Esselamu aleyküm ve rahmetullah! Siz değerli izleyicilerimizi «Mutluluğun Anahtarı» adlı programımızda tekrar ağırlamaktan büyük mutluluk duyuyor, sizlerle yeniden buluşmamıza vesile olduğu için Yüce Allah’a şükrediyoruz.
Hepimiz refah istiyoruz. Aramızdaki aklı başında olanlar, refahın geçici değil, kalıcı olmasını istiyor, öyle ki dünya hayatımızın sona ermesiyle kesintiye uğramayacak. Bu bağlamda, bu mutluluğu elde etmemizi neyin engelleyebileceğini bilmemiz gerekir. Değerli izleyiciler, mutluluğumuzu tehdit eden tehlikelerden biri de çoğumuzun içinde pusuya yatmış, adı kibir ve küstahlık olan yıkıcı ve iğrenç bir hastalıktır. Kibir, kişinin kendisinin büyüklüğüne ve önemine, diğer insanlardan üstün olduğuna ve onlardan daha değerli olduğuna inanmasıdır.
الكِبْرُ بَطَرُ الحَقِّ وغَمْطُ النَّاسِ
«Kibir, kişinin hakikati reddetmesi ve insanları hor görmesidir.»
(Müslim 91)
Dolayısıyla birinci tür, kişinin hakikati reddetmesi, kabul etmemesi, ondan yüz çevirmesidir. İkinci tip ise, bir kişinin insanları hor görmesi, kendini onlardan üstün ve onlara layık görmemesi ya da onları bir hiç olarak görmesidir. Bir kişiye sorulduğunda: «İnsanlar hakkında ne hissediyorsun, onlar senin için kim?» «İnsanlar benim için sivrisinek gibidir» dedi ve «Bil ki sen insanlar için sivrisinek gibisin» denildi. Bir başkasına sorulduğunda: «İnsanlara nasıl davranıyorsun ve onlar senin için ne ifade ediyorlar?» ve o da şöyle cevap vermiş: «Diğer insanları kendimden daha önemli ve benden daha üstün görüyorum, onlara saygı duyuyorum.» Ona şöyle denildi: «Bil ki insanlar da sana aynı şekilde davranıyorlar, seni kendilerinden daha üstün ve daha önemli görüyorlar, sana saygı duyuyorlar ve hürmet ediyorlar.» Sen insanlara nasıl davranıyorsan, onlar da sana aynı şekilde davranıyorlar. Onları hangi gözle görüyorsan, onlarda seni öyle görüyorlar. Eğer onlara saygı ve hürmetle davranırsan ve onlara saygıdeğer bir yer ayırırsan, onlar da sana saygı ve hürmetle davranırlar ve sana layık bir yer ayırırlar. Onlara karşı ne şekilde davranırsan, onlar da sana karşı aynı şekilde davranırlar.
Gerçeğe karşı kibirli tutuma gelince, bu çok yaygın ve çok korkunç bir kibir şeklidir. İnsan kendini hakikatin üzerinde görür. Onu reddeder, kendinden uzaklaştırır, kendi görüşünden memnundur. Cenab-ı Hakk’ın söylediği veya emrettiği veya Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Allah’tan bildirdiği şeyler kendisine haber verildiğinde, bu kişi kabul etmez, hiçbir şey dinlemek istemez. Ona derler ki: Bu Allah’ın kitabıdır, bu Peygamber’in sünnetidir, ama yine de kendi görüşünde kalır. Bu, hakikati reddetmekle ifade edilen bir kibirdir, Cenab-ı Allah bizi bundan korusun.
Pek çok insan, ne pahasına olursa olsun belirli bir konudaki pozisyonunu korumanın, anlaşmazlığı kazanmanın, hiçbir durumda daha önce ifade edilen görüşlerinden vazgeçmemenin ve gerçek karşıt görüşte olsa bile rakibe boyun eğmemenin doğru olduğuna inanıyor. Ne din açısından ne de sağduyu açısından bu şekilde davranmak caiz değildir. Bilakis, Allah’tan korkan, akıllı ve aklı başında kimseler hakikat karşısında tevazu göstermeli, hakikati kimden gelirse gelsin kabul etmelidir. Sana gerçek vahyedildiği zaman, önceki görüşlerinle uyuşmasa bile ona uymak, onu kabul etmek zorundasın. Bu davranış seni Allah’ın ve insanların gözünde ancak yüceltir, senin için daha iyi, daha temiz ve daha güvenli olandır!
Hakikat uğrunda düşüncenden vazgeçersen, bunun seni bir şekilde küçük düşüreceğini, insanlar arasındaki makamını alçaltacağını, sana olan saygılarını azaltacağını sanma. Aksine, sadece konumunu yükseltir. İnsanlar, senin hakikate bağlı olduğunu ve her zaman sadece onu takip ettiğini öğrenecekler. Gerçeğe karşı çıkan, görüşünde kalan, ona katılmayan, kibirli bir adamdır. Çoğu zaman, bir kişinin dini de dahil olmak üzere bir konuda başka biriyle tartıştığı ve tartışma sürecinde kendisine yanlış olduğunu ve rakibin haklı olduğunu açıkça belli ettiği, ancak yine de kendi bakış açısında kaldığı görülür. Şeytan kulağına fısıldaşmaya başlar: «Sen şimdi, nasıl vazgeçersin fikrinden, insanlar seni ciddi olmayan birisi olduğunu sanacaklar, her gün bakış açını değiştirdiğini söyleyecekler.» Aslında, bunun tersi doğrudur. Güçlü biri, hatasını kabul edip gerçeğe dönebilendir. Şu seçkin İslam alimlerimize ve imamlarımıza bak– Peygamberin hadisleri kendilerine ulaşınca gerçeğin tam tersi olduğunu anladıklarında bakış açılarını değiştirdiler, onların farkında olmadıkları bir hadis vardı. İmam Ebu Hanife de böyle yaptı, imam Ahmet ve diğer imamlar da böyle yaptılar. Onlar, kendilerine baktıkları ve kitlelerin izledikleri insanlardı, fakat onlar, hakikatin ardına düşmenin, kendi otoritelerine bakmaktan daha önemli olduğunu düşünmüşlerdi. Mesela İmam Ahmet bazı konularda birkaç defa bakış açısını değiştirmiştir. Peki neden? Çünkü, kendisine hak vahyedilir edilmez, ona uydu. Ve bu her samimi ve adil kişi tarafından yapılmalıdır.
Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) der ki:
لا یَدْخُل الجَنَّةَ مَنْ كَانَ في قَلْبِھِ مثْقَالُ ذَرَّةٍ مَنْ كِبرٍ
«Kalbinde bir zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremez.»
(Müslim 91)
Allah’ın gönderdiği hakikati inkâr eden ve O’na kulluk etmek istemeyen asla cennete giremez; Allah’a kulluk edip insanları küçük gören ise ancak Cehennem alevinde temizlenerek cezasını çektikten sonra cennete girer.
Allah Kuran’da Karun adında bir adamdan bahseder. İsrail’in soyundan geliyordu. Allah ona hesapsız zenginlikler verdi. O kadar zengindi ve o kadar çok hazinesi vardı ki, sadece hazinelerinin anahtarlarının bir grup güçlü adam tarafından taşınması gerekiyordu ve onlardan çok fazla olduğu için onların ağırlığı altında eğilirdiler. İnsanlar ona: «Zenginliğine sevinme, çünkü Allah, büyüklük taslayıp kendisine şükretmeyenleri sevmez!» dediler. Ancak Karun sınava dayanamadı, kibir ve kendini beğenmişlik gösterdi. Kendisine Allah ve Allah’ın âyetleri hatırlatılınca, kendisini Yaradan’a kulluktan üstün görüp, onları gururla inkâr etti. Kendisine verilen nimetler için Allah’a şükretmedi ve O’na kulluk etmedi. Sahip olduğu her şeyi, çalışkanlığı ve para kazanma ve ticaret yapma yeteneği sayesinde kendisinin kazandığına inanıyordu. O hep şöyle cevap verirmiş
إنما أوتیتھ على علم عندي
«Sahip olduklarımı yeteneklerim sayesinde elde ettim.»
(Kur’an-ı Kerim; Kasas, 28:78)
Yani zenginliğinin kendi gücünün, yeteneklerinin, becerilerinin ve çabalarının meyvesi olduğuna inanarak Allah’ın rahmetini unutmuştur. Ve sonra bir gün, muhteşem elbiseler ve mücevherler giymiş, maiyeti ve güzel kıyafetler giymiş, hizmetçileri ile çevrili, herkese üstünlüğünü göstermek, tüm ihtişamıyla görünmek isteyen halkının yanına çıktı. İnsanlardan imanı zayıf olan ve bu dünya hayatının nimetlerini şevkle arzulayanlar vardı. Karun’un elbisesinin ve süslerinin tüm görkemini görenler hayrete düştüler ve şöyle dediler: «Keşke Karûn’a verilenin bir benzeri bize de verilseydi! Doğrusu o çok şanslı!»
İçlerinde iman, ilim ve hikmet sahibi olanlar ise onlara şöyle dediler: «Yazıklar olsun size! Allah’ın ahiretteki mükafatı, iman edip salih amellerde bulunanlar için hazırlanmış, bu dünya mallarından daha hayırlıdır. Ancak bu mükafatı ancak sabredenler kazanabilirler.
Ve sonra ne oldu? Allah bunu Kuran’da şöyle bildirmektedir:
فخسفنا بھ وبداره الأرض
«Sonunda biz onu ve evini barkını yerin dibine geçirdik. Artık Allah’a karşı ona yardım edecek adamları olmadığı gibi, kendi kendini kurtarabilecek durumda da değildi.»
(Kur’an-ı Kerim; Kasas, 28:81)
Allah büyüktür! Kibir sahibi bir insan, büyüklük taslamak amacıyla insanların karşısına çıktı ve yüceliğini göstermek istedi. Oysa Allah, Adaletli ve Hâkim olan Allah, onu yeraltına attı. Böylece Allah, tüm zalimleri, zorbaları, despotları, kibirli insanları böyle cezalandırır. Çünkü Gerçek Kral ve Tanrı yalnızca O’dur ve O’ndan başka gerçek Tanrı yoktur.
Karun, tüm mallarıyla ve mücevherleriyle birlikte yok olup gitti. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’nin hadislerinde, şöyle denilir:
قال للهَّ عزَّ وجلَّ : العِزُّ إِزاري ، والكِبْریاءُ رِدَائِي ، فَمَنْ یُنَازعُني في واحدٍ منھُما فقدْ عذَّبتُھ
Cenab-ı Hakk şöyle buyurmuştur: «Büyüklük benim elbisemdir ve kibir benim cübbemdir, kim birini benden almaya çalışırsa, onu cezalandıracağım!»
(Müslim, 2620; Ebu Davud, 4090; İbn Mâce, 4174)
Ve daha dün Karun’un yerinde olmayı hayal eden o zayıf inançlı insanlara ne oldu? Elbette, olanlardan bir ders aldılar! Birbirlerine şöyle demeye başladılar: «Şüphesiz Allah, kullarından dilediğinin malını çoğaltır veya sınırlandırır. Allah bize merhamet etmeseydi, bizi yerin dibine geçirirdi (sonuçta Karun gibi olmak istedik!). Doğrusu kafirler mutlu olmazlar!»
Gerçekten de kâfir ne bu dünyada ne de ebedî dünyada mutlu olamaz!
Bu hikâyeyi bir düşünün! Bakın kibir, kendini beğenmişlik ve küstahlığın sonucu nedir! Onları ölüm ve yıkım değilse ne bekliyor!
Cenab-ı Hakk buyurur:
تلك الدار الآخرة نجعلھا للذین لا یریدون علوا في الأرض ولا فسادا والعاقبة للمتقین
«İşte âhiret yurdu. Onu yeryüzünde haksız üstünlük kurmak ve bozgunculuk çıkarmak istemeyenler için hazırlamış bulunuyoruz. İyi son, Allah’a karşı gelmekten sakınanların olacaktır.»
(Kur’an-ı Kerim; Kasas, 28:83)
Ebedi hayata Ahiret (daru’l-ahira) denir, çünkü bu, insanın varlığından geçtiği aşamaların sonuncusudur. Bir insanın yolunda dört aşamadan geçtiğini sizinle konuşmuştuk:
- Anne rahminde ki hayat.
- Yer yüzünde ki hayat. (ad-dünya).
- Bu, ölümden sonra ve Kıyamet gününden önce ki Kabir haytı .(Barzah)
- Ebedi, ahiret. Bu, kişinin son durağı, daimî ikametgahıdır.
Allah, cennetlerde ebedi hayatı ancak büyüklük taslamak istemeyen, yeryüzünde büyüklük taslamayan ve yeryüzünde bozgunculuk yapmak istemeyenlere verir. Yani Allah, insanlara Cennette ebedi hayatı iki şart altında verir:
- Eğer hakikati inkâr ederek büyüklük taslamak istemiyorlarsa ve insanları hor görerek kendilerini yüceltmek istemiyorlarsa. Onlar alçak gönüllü ve mütevazıdırlar.
- Eğer yeryüzünde bozgunculuk ve kötülük yaymak istemiyorlarsa. Bu ne anlama geliyor? Bilim adamları bunun, Allah’a karşı gelmek istemediklerini ve günah işlemeyi istemediklerini söylüyorlar. Çünkü Yeryüzünde bozgunculuğa, kötülüğe ve hüsrana yol açan Allah’ın isyanıdır. Allah bizi böyle şeylerden korusun!
Bir gün bir adam Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in huzurunda sol eli ile yemek yemeye başlamış ve ona:
كُلْ بِیَمِینِكَ
«Sağ elinle ye!»
Demiş
لاَ أسْتَطِیعُ
Adam, «Yapamam» demiş.
Bunu kibir ve gururla söylemiş, Allah’ın sağ elle yemeniz ve içmeniz gerekenleri belirlemesine boyun eğmemişti. Çünkü şeytan sol eliyle yiyor ve içiyor. Sonra Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle dedi:
لاَ اسْتَطَعْتَ
«Yapamayasın!»
(Müslim 2021)
Ve bu adam artık sağ elini ağzına getiremez olmuş. Elinde bir sopa gibi olmuş. İşte bu, Allah’ın dinine karşı kibirlenmesinden dolayı Yüce’nin azabıdır.
Bir gün Resulüllah (sallallahu aleyhi ve sellem) etrafındaki insanlara seslenmiş:
أَلاَ أخْبِرُكُمْ بَِأھْلِ النَّارِ ؟ : كُلُّ عُتُلٍّ جَوَّاظٍ مُسْتَكْبِرٍ .
«Ateşe girenleri size haber vereyim mi? Bu her kaba, ahlaksız ve kibirli insandır»
(el-Buhari 4918; Müslim 2853)
Yüce Rabbimiz buyurur:
ولا تصعر خدك للناس ولا تمش في الأرض مرحا إن لله لا یحب كل مختال فخور
«Gurura kapılarak insanlara burun kıvırma, ortalıkta çalım satarak yürüme; unutma ki Allah gurura kapılıp kendini beğenen hiç kimseyi sevmez.»
(Kur’an-ı Kerim; Lokmân, 31:18)
«Burun kıvırma’-yani insanlardan yüz çevirmeyin, onlarla yüksekten konuşmayın, burnunuzu kıvırıp yüzünüzü onlardan çevirmeyin. «ortalıkta çalım satarak yürüme- yani, kibirli bir yürüyüşten kaçının. Şüphesiz Allah, diliyle övünen, büyüklük taslayan, giyimiyle, görünüşüyle, yürüyüşüyle vb. övünen kimseyi sevmez. Allah bütün bunlardan hoşlanmaz.
ولا تمش في الأرض مرحا إنك لن تخرق الأرض ولن تبلغ الجبال طولا
«Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma! Ne yeri yarabilir ne de dağlarla boy ölçüşebilirsin.»
(Kur’an-ı Kerim; İsrâ,17:37)
Sen, bir damla sudan yaratılmış ve tamamen Yaratıcısına bağımlı olan, zayıf ve muhtaç bir yaratıktan başka bir şey değilsin. Böbürlenmeye değer mi? Allah, alçakgönüllü insanları sever, evrensel bir ilgi ve izzet peşinde koşmayanları, Allah’tan korkanları, O’nun yeryüzünde tevazu ile yürüyenleri ve O’na itaatle yaşayanları sever. Yüce Yaratan hepimizden hoşnut olsun ve Onu anmamıza, O’na şükretmemize ve O’na en iyi şekilde ibadet etmemize yardım etsin. Amin! Ve -s-selam!
Son yorumlar