Kıymetli seyircilerimiz, sevgili kardeşlerim. Ramazan, Kuran ayıdır. Yaratıcımızın sözü olan Kur’an-ı Kerim’i okumak ve incelemek bu ay çok arzu edilen ve kutsal bir ibadettir, sevgili Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ve arkadaşlarının yaptıkları şey budur.
Yüce Allah Kuran’da daha önce yaşamış insanlarla ilgili pek çok öğretici hikayeler, müminler ve salihler için bir ibret olma amacında olan hikayeler vermektedir. Buyuruyor:
لقد كان في قصصھم عبرة لأولي الألباب
«Andolsun onların kıssalarında akıl sahipleri için ibretler vardır.»
(Kur’an-ı Kerim; Yûsuf, 12:111)
Bugün, atamız Âdem (aleyhi selam)’in iki oğlunu anlatan Kuran hikayesi hakkında bir sohbete başlayacağız. Cenab-ı Hak, başlarına gelenleri Kur’an-ı Kerim’in beşinci suresinde haber verir. Yaradan’ımızın şu sözlerine kulak verelim:
«Onlara Âdem’in iki oğlunun haberini gerçeğe uygun olarak anlat: Hani ikisi de birer kurban sunmuşlar, birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, diğerine, «Andolsun seni öldüreceğim!» dedi. O da dedi ki: «Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder.»
«Andolsun ki sen öldürmek için bana el uzatsan bile, ben öldürmek için sana elimi kaldıracak değilim! Zira ben âlemlerin rabbi olan Allah’tan korkarım.»
«Ben diliyorum ki sen hem benim günahımı hem de kendi günahını yüklenesin, cehennemliklerden olasın! Zalimlerin cezası işte budur.»
«Sonunda içindeki duygular onu kardeşini öldürmeye itti; onu öldürdü ve böylece hüsrana uğrayanlardan oldu.»
«Ardından Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. «Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten âciz miyim?» dedi, ettiğine de pişman oldu.»
«İşte bundan dolayı İsrâiloğulları’na şöyle yazmıştık: «Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olması dışında, kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.» Şüphesiz peygamberlerimiz onlara apaçık deliller getirdiler. Ama bundan sonra da onların çoğu yeryüzünde taşkınlık göstermektedirler.»
(Kur’an-ı Kerim; Mâide, 5:27-32)
Âdem, ilk insan, insanlığın atası ve peygamberlerin ilkidir. O, Yüce Allah’- tan vahiy alan ve Yaradan’ın emirlerini insanlığa ileten saf ve salih insanlardan oluşan peygamberler zinciri başlatandır. Peygamberlerin sonuncusu, tüm peygamberlerin mührü, Yüce Allah’ın elçisi Muhammed’dir, Allah’ın selamı ve bereketi onun üzerine olsun. Adem’in çocukları arasında Kuran’da anlatılan iki oğlu vardı. İsimleri neydi? Yüce Allah bunu bildirmiyor. Daha önceki programlardan birinde, Kuran’da insanlara sadece kendileri için faydalı olan bilgilerin verildiğini, onlar için bir terbiye olabileceğini ve onlarda iman ve Allah korkusunu geliştirebileceğini konuşmuştuk. Kuran’da gereksiz hiçbir şey yoktur. Bu oğulların isimlerinin Kabil ve Habil olduğu söylenir.
Hikâyenin başında Yüce Allah şöyle der:
واتل علیھم نبأ ابني آدم بالحق
«Onlara Âdem’in iki oğlunun haberini gerçeğe uygun olarak anlat»
Yani, ey Muhammed, zalimlere ve kıskananlara, Adem’in iki oğlunun hikayesini, doğru ve açık bir hikâyeyi, her yalandan uzak, hiçbir şeyin eklenmediği ve hiçbir şeyin çıkarılmadığı hikâyeyi oku.
إذ قربا قربانا
«Hani ikisi de birer kurban sunmuşlar,»
Bildirildiğine göre, iki kardeş – Kabil ve Habil- bir zamanlar Yüce Allah’a kurban getirmeye karar verdiler. O zamanların inancına göre, Yüce Allah, bir kurbandan hoşnut olduğunda, o kurbanı yiyen bir ateş bir alev göndermiş. Eğer Yüce Allah bu kurbandan hoşnut olmasa, alevler sönermiş. İşte kardeşlerden her biri kurbanlarını sunmuştu. Onlardan biri çoban, diğeri de çiftçiydi. Yaradanın rızasını isteyen Habil çoban olan, en güzel ve şişman koyunu feda etmiş. İkinci kardeş olan Kabil, ekinlerinden en kötüsünü seçerek bir demet başaktan başka bir şey kurban etmemiş.
Ve Allah buyuruyor
فتقبل من أحدھما ولم یتقبل من الآخر
«Birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti.»
Alevler indi, koyunları yuttu, ancak başaklara dokunmadı, yani Yüce Allah, Habil’in kurbanını kabul etti, ancak Kabil’in kurbanını reddetti. Ve sonra Kabil kara kıskançlığa kapıldı. Kardeşine şöyle dedi: «Nasıl yaniinsanlar arasında yürüyeceksin ve onlar kurban getirdiğimizi ve senin kurbanın kabul edildiğini, benim kurbanımın ise reddedildiğini mi anlayacaklar? Hayır, insanların sana ve bana bakıp seni en iyimiz olarak görmelerine izin vermeyeceğim!»
Ve Cenab-ı Hakk’ın bildirdiği gibi, kardeşine şöyle dedi:
لأقتلنك
«Andolsun seni öldüreceğim!»
Öz kardeşini kesin olarak öldürme niyetini dile getirdi! Bakın bu ciddi kalp hastalığı olan kıskançlık- insana neler yapıyor! Bu ne tür bir rahatsızlıktır? Kıskançlık, bir kişinin bazı insanların iyi bir şeye sahip olmasını, birine bir tür lütuf ve bir tür iyilikle donatılmış olmasını sevmediği içsel bir durumdur. Birisinin paraya, mallara, bilgiye, dindarlığa, başkaları tarafından saygıya, sağlığa, güzelliğe, toplumda, takımda otoriteye, birisinin mutlu bir aileye, iyi çocuklara, başarıya vb. sahip olmasından dolayı işkence duyar. Kıskanç insan çoğu zaman Allah’ın kendisine verdiği nimetlerden haset ettiği kişinin mahrum kalmasını ister ya da bu nimet ve faydaların kendisine veya bir başkasına geçmesini ister. Buna kıskançlık denir. Allah’ın bir kuluna ilim, mal, insan sevgisi, güzel ahlak vs. bahşetmiş olmasından nefsinizde hoşnutsuzluk duyuyorsan, o zaman haset duyuyorsun ve ondan kurtulmak için acele et! Bu korkunç duyguya bir örnek, bugün tartıştığımız hikayedir. Kıskançlıkla kemiren bir adam öz kardeşini öldürmek gibi korkunç bir suça karar verdi! İşte kıskançlığın insanların zihnine yaptığı şey bu! Allah’ın Kitabında- Kuran’da- kıskançlığın başka örnekleri de anlatılmaktadır.
Böylece, Cenâb-ı Hak, atamız Âdem’i kendi elleriyle yarattığında, meleklere ona secde etmelerini emrettiğinde, ona her şeyin isimlerini öğrettiğinde, Şeytan’ın- İblis’in- ona karşı şiddetli bir hasetle tutuştuğu bildirilmektedir. Ve bu haset onu günaha ve gaddarlığa itti. İblis bir melek değildi. O ateşten yapılmış bir cindi. Fakat melekler arasında bulunmaktan ve onlarla birlikte Yüce Allah’a ibadet etmekten şeref duyuyordu. Kibir ve haset onu bu şereften mahrum etti. Adem’e boyun eğmeyi reddetti, ayrıca onun haseti Adem’in cennetten kovulmasını neden oldu. Ayrıca Adem’i ve zürriyetini doğru yoldan saptırmak ve onları cehenneme götürmek için her türlü çabayı göstereceğine yemin etmiştir. O, insan ırkına açıkça savaş ilan etti ve onu Kıyamet Gününe kadar sürdüreceğine söz verdi.
Kuran, İblis’in Yüce Allah’a hitaben şöyle dediğini bildirir:
أرأیتك ھذا الذي كرمت علي لئن أخرتن إلى یوم القیامة لأحتنكن ذریتھ إلا قلیلا
«Yemin ederim ki eğer beni kıyamete kadar yaşatırsan, az bir kısmı dışında, onun neslini peşime takacağım!»
(Kur’an-ı Kerim; İsrâ, 17:56)
Kuran’da anlatılan bir başka haset örneği de Hz. Yusuf’un kardeşlerinin yaptıklarıdır. Yusuf’u, babalarının onu kendilerinden daha çok sevdiğine inanarak kıskandılar ve ondan cinayetle bile olsa kurtulmaya karar verdiler. Ancak daha sonra geçen kervanlardan birinin onu alıp götürmesini umarak onu kuyuya atmaya karar verdiler.
Kıskançlık insanı böyle şeylere iter! Onu kötü düşünceler, asılsız şüpheler, insanları gözetleme, gıybet, dedikodu, kin, kavgalar, ilişkileri bozma, suç, yasadışı saldırı ve cinayet düşünmeye sevk eder.
Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
سصیب أمتي داء الأمم . فقالوا : یا رسول لله ! وما داء الأمم ؟ قال : الأشر والبطر والتكاثر والتناجش في الدنیا والتباغض والتحاسد حتى یكون البغي
«Bütün toplumların hastalığı benim ümmetime de isabet edecektir » dedi. İnsanlar sordular: «Ey Allah’ın Resulü, bütün toplumların bu hastalığı nedir?» Peygamber (Allah’ın barış ve nimetleri onun üzerine olsun) cevap verdi: «Kibir, kendini beğenmişlik, dünya malını artırmaya çalışmak ve birbirine fiyatları şişirmek, karşılıklı kin ve haset ve hatta insanların birbirine tecavüzüne kadar varır.»
(el-Hakim, 7311)
Ayrıca şunları söyledi:
«Sizden önce yaşayan halkların hastalığı size doğru gelmektenefret ve kıskançlık. Nefret traş eder, ama tüyleri değil- inancı traş eder!»
(Ahmet, 1412; at-Tirmizi, 2510)
Ve buyurdu:
لا یجتمع في جوف عبد الإیمان والحسد
«Mümin kulun içinde iman ve haset bir araya gelmez.»
(İbn Hibban, 4606)
Ve yine buyurdu:
لا یزال الناس بخیر ما لم یتحاسدو ا
«İnsanlar birbirlerine haset etmeye başlayıncaya kadar iyilik içindedirler.»
(Taberani, 5417)
Kıskançlık çok sinsi ve tehlikeli bir hastalıktır. Hem kıskananın kendisine hem de kıskandığına zarar verir. Kıskanç kişiye gelince, kendi hasedinden mustariptir, çünkü haset kalbine hüzün, üzüntü ve kaygı verir. Bir talihsizliği olduğu için değil, sağlık veya mal sorunları nedeniyle değil, biri öldüğü veya hastalandığı için değil. Hayır! Allah’ın bir başkasına nimet vermesi onu üzer. Bu hüzün paha biçilemez. İnsanı yiyip bitirir ve haset ettiği, sahip olduğu malları kaybetmedikçe geçmez. Ama her zaman sende olmayana sahip olan insanlar olacaktır. Ve şimdi yeni bir kıskançlık ruhu yakalar ve onunla birlikte yeni bir üzüntü ve böylece sonsuz bir şekilde devam eder. Ayrıca haset, insanı günahkâr davranışlara, Allah’ın iradesine aykırı davranışlara iter. Bir düşünün, kıskançlık cennette işlenen ilk günah ve yeryüzünde işlenen ilk günahtır. Onu Allah’ın emrinden ve Adem’e selam vermekten vazgeçirmeye zorladı. Yeryüzünde bu, kardeşi Habil’i Allah’ın kurbanını kabul ettiği için kıskanan Kabil’in günahıdır. Kaldı ki, başkalarını kıskanan kimse, isteyerek veya istemeyerek Allah’a, O’nun hükmüne ve hikmetine, takdirine karşı çıkar. Sanki: «Allah’ım! Niçin bu insana bu rahmeti, bu nimetleri ve hediyeleri verdin! Bunu yapmamalıydın! »- bu tür düşüncelerin ne kadar canavarca olduğunu bir düşünün. Bir insanı inancını kaybetmeye ve İslam’ı terk etmeye sevk edebilirler!
Ayrıca haset, insanın kalbini ve düşüncelerini alır, onu faydalı işler yapmaktan, manevi yükselmekten, Allah’ı zikretmekten ve O’na ibadet etmekten, faydalı ilimler edinmekten alıkoyar. Kıskanç kişi her zaman kıskandığı nesne hakkındaki düşüncelere dalmıştır. Kalbi siyah ve karanlıktır. Gerçekten, bu büyük bir kayıp! Bu, kıskançlığın bir kişiye verdiği çok büyük bir zarardır. Onun ne gereği var ki oysa? !!! Neden onun zulmünden bir an önce kurtulup kalbini ondan temizlemesin!
Ancak kıskançlık, yalnızca kıskanç kişinin kendisine değil, aynı zamanda kıskandığı kişilere de zarar verir, çünkü genellikle onlara karşı vahşet yapılır. Bakın, Habil kardeşinin kalbini dolduran kıskançlıktan zarar gördü. Bu yüzden Cenab-ı Hak, hasetçilerin şerrinden O’ndan korunmamızı istememizi emretmiş ve şöyle buyurmuştur:
«De ki: «Sabahın rabbine sığınırım; Yarattığı şeylerden gelebilecek kötülüklerden; Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden; Düğümlere üfürenlerin şerrinden; Bir de kıskandığı vakit kıskanç kişinin şerrinden!»
(Kur’an-ı Kerim; Felak, 113:1-5)
«Allah’ın ismiyle seni rahatsız eden her şeyden sana okurum. Her nefsin veya hasetçi her gözün şerrinden Allah sana şifa versin. Allah’ın adıyla sana okurum.»
(Müslim, 2186)
Gelin bir dahaki görüşmemizde Adem’in iki oğluyla ilgili sohbetimize devam edelim. Allah sizden razı olsun.
Son yorumlar