Esselamu aleyküm ve rahmetullah! Sevgili kardeşlerim! Yüce Allah Kuran’da şöyle buyurmaktadır:
«Öyleyse Allah’a koşun!»
(Kur’an-ı Kerim; Zâriyât, 51:50)
İşte bu sözlerle O’na koşmayı, günahlardan, teslimiyete sapıklıktan, doğru yola, karanlıklardan aydınlığa, kötülükten şükrederek kaçmayı emreder. Mutsuz insanlar Allah’tan kaçarlar ve hüsrana uğrayanlardır. Mutlu olanlar ise Allah’a koşarlar; çünkü onu yaratan ve ona her türlü nimeti veren ve kimsenin O’ndan başka sığınacak yeri olmadığını bilirler. Cenab-ı Hak bize bütün kitaplarında haber vermiş ve dünya hayatımızın geçici bir sığınak olduğunu, Allah’a itaat edip etmeyeceğimizin imtihan ettiğimiz bir dönem olduğunu tüm elçilerine tebliğ etmelerini emretmiştir, bu süre içerisinde O’na ibadet edip etmeyeceğimiz kulluk edip etmeyeceğimiz, O’nu sevip sevemeyeceğimiz, O’nun iradesini yapıp yapamayacağımız ve iyi işler yapıp yapmayacağımız belirlenecektir. Sonra muhakkak ki hepimiz öleceğiz ve orada ölümden sonra bizi bekleyen hayatta, yaptıklarımızın cezasını ve sorumluluğunu almaya başlayacağız. Bu hayata Barzah denir- yani ara hayat. Sonra Kıyamet günü gelecektir, Allah bedenlerimizi yeniden yaratacaktır, ruhlarımızı onlara geri verecektir, hepimiz, tüm insan ırklarımız, Adem’in soyundan gelenler, ilkten sonuncuya kadar, Yaradanımızın huzuruna çıkacağız, söylediğimiz ve yaptığımız her şey bize gösterilecek ve tüm sözlerimizden ve yaptıklarımızdan dolayı sorulacağız. Yüce Allah Kur’an’da şöyle buyurur:
یومئذ یصدر الناس أشتاتا لیروا أعمالھم
«İşte o gün insanlar yaptıkları kendilerine gösterilsin diye (bulundukları yerden) farklı gruplar halinde çıkarlar. Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu (karşılığını) görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu (karşılığını) görür.»
(Kur’an-ı Kerim; Zilzâl,99:6-8)
Sonra bahtsız günahkârlar, azap ve keder yurduna- Cehennem Ateşine atılırlar, salih müminler ise ebedî saadet yurduna- Cennette girerler, orada asla ölmezler, ölüm, hastalık, açlık çekmezler, ıstırap, ayrılık acısı, sıkıntı ve yaşlılık korku ve üzüntü olmayacaktır. Bu ebedi hayat gerçektir, gerçek yaşamdır. Onu elde edenler ondan ayrılmazlar ve onu sonsuza dek terk etmezler, çünkü orası yolun nihai hedefidir, lâyık insanların son durağının yeridir. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) sözleriyle ifade edildiği gibi, dünya hayatı ebedî olanın yanında ne kadar önemsizdir:
ما الدنیا في الآخرة إلا كما یدخل أحدكم أصبعھ في الیم فلینظر بم ترجع
«Ebediyete kıyasla bu dünyanın tam olarak ne olduğunu anlamak için, herhangi biriniz parmağını denize soksun ve sonra oradan ne elde edeceğine baksın.»
(Müslim, 2858; at-Tirmizi, 2323; İbn Mâce, 4108)
Mutlu insanlar bu geçici hayata aldanmazlar, buraya kısa bir süreliğine geldiklerini ve yakında terk etmek zorunda kalacaklarını bilirler. Bu da demek oluyor ki, insan ona aldanamamalı ve ölümün ötesindeki gerçek hayatı unutmamalı. İlim sahiplerinden biri demiş ki: «Bu hayat, ebedî hayat yanında, dünyanın bütün dağları yanında bir zerre kadar önemsizdir.» Ancak pek çoğu, bu dünyevi yaşama ve zevklerine aldanarak, sanki bu dünyaya ebediyen gelmişler gibi davranmaya başlarlar ve sanki ölüm ve varlıklarının başka bir aşamasına geçiş onları yakında beklemiyormuş gibi davranmaya başlar. İnsan, varlığında dört aşamadan, dört meskenden geçer:
- Anne rahminde hayat.
- Dünyevi dediğimiz bu dünyada şu an yaşadığımız hayat.
- Kabir hayatı – Barzah..
- Ve son olarak, bu dünyanın sonundan sonra gelecek olan Sonuncu, Ebedi Hayat.
Ey aklı başında olan insan, topla kendini ve düşün, ebedî hayatı unutup bu dünyevî hayatı tercih etmeye, ona odaklanıp bütün düşünceni ve kuvvetini ona vermeye, onda kök salmaya ve ondan koca bir parça koparmaya değer mi? Şimdi sana bu dünyevi yaşamı anlatacağım ve onun değerinin ne olduğuna kendin karar vereceksiniz.
Birincisi, dünyevi yaşamımız kısa, sınırlı ve kırılgandır. O bir illüzyon gibi, bir rüya gibi. Onda ne elde edersen et, çok yakında seni terk edecek ya da sen onu terk edeceksin. Yanında bu dünyadan ancak imanını ve Allah rızası için yaptığın iyilikleri ve ilâhi amelleri alabilirsin. Bak, senden önce nice nesiller geçti, aralarında ülkelerin titrediği güçlü hükümdarlar ve köleler, zenginler ve fakirler, bilginler ve cahiller, erkekler ve kadınlar vardı. Şimdi neredeler, nerede bu milyarlarca insan ruhu? Onlardan bir fısıltı bile duyuyor musunuz? Onlar senin şimdi yaşadığın ve çok yakında sen gittiğinde başkalarının da yaşayacağı yerde yaşadılar. Ömer ibni el-Hattab, Allah ondan razı olsun, şöyle demişti: «Eğer bir insan tüm dünyayı onun başından sonuna kadar elde ederse ve sonra ölüm ona gelirse, rüyasında kendisini memnun eden bir şey gören, sonra uyanıp elinde hiçbir şey olmadığını fark eden kişi gibi olur.»
Yüce Rabbin boşuna dememiş:
كل من علیھا فان ویبقى وجھ ربك ذو الجلال والإكرام
«Yeryüzünde bulunanların hepsi fânidir. Azamet ve kerem sahibi rabbinin zâtı ise bâki kalır.»
(Kur’an-ı Kerim; Rahmân, 55:26-27)
İbni Mes’ud şöyle derdi: «Bir meleğin «Ey insanoğlu! Varlığınız için gerekli olan az sayıda dünyevi malınız varsa, bunların çok olmasından ve kibirlenip Allah’ın koyduğu sınırları aşmanızdan daha iyidir.» İkincisi, dünya hayatı sadakatsiz ve güvenilmez bir yoldaştır, sonsuz hayatı unutturarak kaç kişiyi aldatmıştır. O bir serap gibidir! Dikkattli ol! Çevresindeki evrene bakan bir insan, onun bu yaşamın arkasında daha farklı, daha mükemmel bir hayatın varlığına ısrarla işaret ettiğini keşfeder. Dünya hayatı, onunla kıyaslandığında, uyanıklıkla kıyaslandığında bir rüya, onu atanın yanında bir gölge gibidir. Böyle bir kimse, bütün kâinatın kendisine nasıl Rabbinin ve Yaratıcısının hitap ettiği şu sözlerle ona hitap ettiğini işitir:
الغرور 4 یا أیھا الناس إن وعد لله حق فلا تغرنكم الحیاة الدنیا ولا یغرنكم با
«Ey insanlar! Allah’ın verdiği söz gerçektir. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın, o aldatma ustası da Allah hakkında sizi kandırmasın.»
(Kur’an-ı Kerim; Fâtır, 35:5)
Üçüncüsü, bu dünya hayatı bir oyun ve eğlence değil midir? Yüce Allah bunu şu sözlerle dile getirdi:
اعلموا أنما الحیاة الدنیا لعب ولھو وزینة وتفاخر بینكم وتكاثر في الأموال والأولاد كمثل غیث أعجب الكفار نباتھ ثم یھیج فتراه مصفرا ثم یكون حطاما وفي الآخرة عذاب شدید ومغفرة من لله ورضوان وما الحیاة الدنیا إلا متاع الغرور
«Bilin ki dünya hayatı, bir oyun, bir eğlence, bir gösteriş, aranızda bir övünme, mal ve evlâtta bir çokluk yarışından ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibi ki bitirdikleri çiftçileri imrendirir, sonra kurumaya yüz tutar, bir de bakarsın ki sararmıştır, ardından da çerçöp haline gelmiştir. Âhirette ise ya çetin bir azap yahut Allah’ın bağışlaması ve hoşnutluğu vardır. Dünya hayatı sadece aldatıcı bir yararlanmadan başka bir şey değildir.»
(Kur’an-ı Kerim; Hadîd, 57:20)
Yüce Rabbin, insanları ebedi ve kalıcı bir yaşam arayışında birbirleri ile yarışmaları için teşvik eder:
«Genişliği gökle yerin genişliği gibi olup Allah’a ve peygamberlerine iman edenler için hazırlanmış bulunan cennete ve rabbinizin bağışlamasına erişebilmek için yarışın. Bu, Allah’ın lutfudur ki onu dilediğine verir. Allah büyük lutuf sahibidir.»
(Kur’an-ı Kerim; Hadîd, 57:21)
Dördüncüsü, dünya hayatından memnun olup ebedî hayatı unutanlar için ahirette mutluluk olmayacaktır. Allah diyor ki:
من كان یرید الحیاة الدنیا وزینتھا نوف إلیھم أعمالھم فیھا وھم فیھا لا یبخسون أولئك الذین لیس لھم في الآخرة إلا النار
«Kim dünya hayatı ve onun ziynetini istiyorsa, orada onlara işlerinin karşılığını eksiksiz veririz; orada onlar hiçbir zarara uğratılmazlar. Onlar, ahirette paylarına ateşten başka bir şey düşmeyen kimselerdir. Dünyada ürettikleri boşa gitmiştir; yapıp ettikleri de geçersizdir.»
(Kur’an-ı Kerim; Hûd, 11:15-16)
Beşinci olarak, dünya hayatının ve onun mallarının peşinde koşmak, insanları mahveder ve onları aşağılanma, iç hoşnutsuzluk, yoksulluk ve ihtiyaçlara mahkûm eder. Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle dedi: «Allah’a yemin ederim ki, sizler için fakirlikten korkmuyorum. Fakat ben, sizden öncekilerin önüne serildiği gibi dünyanın sizin önünüze serilmesinden, onların dünya için yarıştıkları gibi sizin de yarışa girmenizden, dünyanın onları helâk ettiği gibi sizi de helâk etmesinden korkuyorum»
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
«Dinarın ve dirhemin (yani paranın, altın ve gümüşün) kulu, kumaşın ve elbisenin kölesi helak olsun.»
(el-Buhari, 2886, 2887, 6435; İbn Mâce, 4135)
Bakın ne büyük bir aşağılama! İnsan dünya malına kalbiyle bağlanır, onlara bağımlı hale gelir ve onların kölesi olur.
Hadis-i şerifte Allah şöyle buyurmaktadır:
Ey Âdemoğlu! (Başka işleri bırakıp) Benim ibadetim için boş kal ki, kalbini zenginlikle doldurayım ve fakirliğini gidereyim, eğer böyle yapmazsan kalbini meşguliyetle doldururum ve fakirliğini de gidermem.
Bakın dünya malının hırsıyla peşinden koşan, Allah’ı ve sonsuz hayatı unutanların akıbeti ne: Allah, dertlere, zahmetlere daldırır, ama yine de doymaz, muhtaç, elindekiyle yetinmeden kalırlar.
Altıncısı, dünya hayatının ve nimetlerinin Allah katında hiçbir değeri yoktur.
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bir gün çarşıdan geçerken kulakları kesilmiş ölü bir kuzu gördü. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) onu kulağından tuttu ve halka hitaben: «Hanginiz bunu dirhem karşılığında satın almak ister?» diye sordu. İnsanlar, «Onu herhangi bir parayla satın almak istemiyoruz hem ne yapacağız biz onu?» dediler. Sonra sordu: «Sizin olmasını ister miydiniz?» İnsanlar: «Allah’a yemin ederiz ki, o yaşasa bile onu istemezdik, çünkü kulakları kesilmiştir, hele ölüsünü hiç istemeyiz» dediler. Sonra Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) dedi ki: «Allah’a yemin ederim ki, bu dünya Allah için bu keçinin senin için olduğundan daha önemsizdir!»
(el-Buhari 962; Müslim 2957)
Yedinci olarak, dünya hayatının sevinçleri hiçbir zaman tam ve tamamen üzüntüden ve kederden arınmış değildir. Dünya hayatında herhangi bir sevinç, öncekinden, eskisinden veya ardından gelen üzüntüyle gölgelenir. Buradaki neşe asla yalnız değildir- kesinlikle ona herhangi bir üzüntü eşlik eder, ancak bazen neşe üzüntüden daha güçlüdür ve onun etkisini engeller ve bazen bunun tersi olur.
Bu dünya sadece bir yol ve bir geçittir, insan, daimî ikametgahına varacağı yollukları hazırlamanın gerekli olduğunu anlamalıdır. Bunun farkına varmamız gerekir ki, bu dünyada var olmamızın asıl amacı, onun içinde ebedi kalacağımız bir yer olmadığını, bunun yerine onun içinden gerçek bir ev ve kalıcı bir yer olan başka bir yere geçmemiz bizim sorumluluğumuzdur.
Gökten indirilen bütün Kitaplar, bütün şehadet ve deliller bu gerçeğin idrakine çağırır. İnsanlara bu konuda engin bilgiler verilmiş ve her türlü kıssalar sunulmuştur. Normal bir akla ve sağlam bir tabiata sahip olan herkes, bu dünyadan ayrılmanın kaçınılmaz olduğu, bu dünyadan ayrılmanın tartışılmaz bir gerçek olduğu ve insanın yaratıldığı ve amaçlandığı farklı bir mesken olduğu sonucuna varır. Oraya varması gerekiyor ve buna hiç şüphe yok. Dünyevi hayatı sadece bir vapurdur, kalıcı bir ikamet yeri değil.
Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bir keresinde bir hasır üzerinde uyuyakalmıştı ve uyandığında yan tarafında hasırdan izler vardı. Sahabeleri: «Ey Allah’ın Resulü, neden senin altına bir şey yaymadık?» dediler. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) dedi ki:
«Benim için dünya hayatı nedir? Ben, dünyada bir ağacın altında gölgelendikten sonra yola koyulup orayı terk eden bir yolcu gibiyim.»
Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, Allahtan başkasına kulluk etmeyenler için, ölümden sonra büyük bir sevinç, ferahlık, keyif, huzur vardır. Bu dünya, ahirete kıyasla anne rahmine benzer, hatta daha da önemsizdir. Ölümden sonraki hayat ve zevkleri o kadar güzeldir ki Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
«Eğer bir cana Allah katında hayır dilenirse, o kişi ölünce dünyaya asla geri dönmek istemez, hatta kendisine yeryüzünde bulunan her şeye sahip olmayi teklif etseler bile.»
Öyleyse sevgili kardeşlerim, hepimizin Allah korkusunu, takvayı ve Allah’ın sevdiği amelleri biriktirerek gerçek sonsuz yaşamı tercih edip ona hazırlanmamız gerekmez mi?
Cenab-ı Hak imanımızı kuvvetlendirsin ve bizleri önlerinde sonsuz mutluluk ve neşe bekleyenlerden eylesin!
Esselamu aleyküm ve rahmetullah!
Son yorumlar