İSRAİL OĞULLARININ KISASI

Share

Ey müminler, Rasûlullah (sallalahu aleyhi ve sellem) şu hikâyeyi anlattı:

إنَّ ثَلاثَةً مِنْ بَني إِسْرَائِيلَ : أبْرَصَ ، وَأَقْرَعَ ، وَأَعْمَى ، أَرَادَ اللهُ أنْ يَبْتَليَهُمْ فَبَعَثَ إِليْهمْ مَلَكاً ، فَأَتَى الأَبْرَصَ ، فَقَالَ : أَيُّ شَيءٍ أَحَبُّ إلَيْكَ ؟ قَالَ : لَوْنٌ حَسنٌ ، وَجِلدٌ حَسَنٌ ، وَيَذْهبُ عَنِّي الَّذِي قَدْ قَذِرَنِي النَّاسُ ؛ فَمَسَحَهُ فَذَهَبَ عَنْهُ قَذَرُهُ وَأُعْطِيَ لَوناً حَسنَاً . فَقَالَ : فَأيُّ المَالِ أَحَبُّ إِليكَ ؟ قَالَ : الإِبلُ — أَوْ قالَ : البَقَرُ شكَّ الرَّاوي — فَأُعطِيَ نَاقَةً عُشَرَاءَ ، فَقَالَ : بَاركَ الله لَكَ فِيهَا .

فَأَتَى الأَقْرَعَ، فَقَالَ: أَيُّ شَيءٍ أَحَبُّ إلَيْكَ؟ قَالَ: شَعْرٌ حَسَنٌ، وَيَذْهَبُ عَنِّي هَذَا الَّذِي قَذِرَني النَّاسُ ؛ فَمَسَحَهُ فَذَهبَ عَنْهُ وأُعْطِيَ شَعراً حَسَناً . قالَ : فَأَيُّ المَالِ أَحَبُّ إِليْكَ ؟ قَالَ : البَقَرُ ، فَأُعْطِيَ بَقَرَةً حَامِلاً ، وَقالَ : بَارَكَ الله لَكَ فِيهَا .

فَأَتَى الأَعْمَى ، فَقَالَ : أَيُّ شَيءٍ أَحَبُّ إِلَيْكَ ؟ قَالَ : أَنْ يَرُدَّ الله إِلَيَّ بَصَرِي فَأُبْصِرُ النَّاسَ؛ فَمَسَحَهُ فَرَدَّ اللهُ إِلَيْهِ بَصَرهُ. قَالَ: فَأَيُّ المَالِ أَحَبُّ إِليْكَ ؟ قَالَ : الغَنَمُ ، فَأُعْطِيَ شَاةً والداً ، فَأَنْتَجَ هذَانِ وَوَلَّدَ هَذَا ، فَكانَ لِهذَا وَادٍ مِنَ الإِبلِ ، وَلِهذَا وَادٍ مِنَ البَقَرِ ، وَلِهَذَا وَادٍ مِنَ الغَنَمِ .

ثُمَّ إنَّهُ أَتَى الأَبْرَصَ في صُورَتِهِ وَهَيئَتِهِ ، فَقَالَ : رَجلٌ مِسْكينٌ قَدِ انقَطَعَتْ بِيَ الحِبَالُ في سَفَري فَلا بَلاغَ لِيَ اليَومَ إلاَّ باللهِ ثُمَّ بِكَ ، أَسْأَلُكَ بِالَّذي أعْطَاكَ اللَّونَ الحَسَنَ ، والجِلْدَ الحَسَنَ ، وَالمَالَ ، بَعِيراً أَتَبَلَّغُ بِهِ في سَفَري ، فَقَالَ : الحُقُوقُ كثِيرةٌ . فَقَالَ : كأنِّي اعْرِفُكَ ، أَلَمْ تَكُنْ أَبْرَصَ يَقْذَرُكَ النَّاسُ فقيراً فأعْطَاكَ اللهُ !؟ فَقَالَ : إِنَّمَا وَرِثْتُ هَذَا المالَ كَابِراً عَنْ كَابِرٍ ، فَقَالَ : إنْ كُنْتَ كَاذِباً فَصَيَّرَكَ الله إِلَى مَا كُنْتَ .

وَأَتَى الأَقْرَعَ في صُورَتِهِ وَهَيْئَتِهِ ، فَقَالَ لَهُ مِثْلَ مَا قَالَ لِهَذا ، وَرَدَّ عَلَيهِ مِثْلَ مَا رَدَّ هَذَا ، فَقَالَ : إنْ كُنْتَ كَاذِباً فَصَيَّرَكَ اللهُ إِلَى مَا كُنْتَ .

وَأَتَى الأَعْمَى في صُورَتِهِ وَهَيْئَتِهِ ، فَقَالَ : رَجُلٌ مِسْكينٌ وابنُ سَبيلٍ انْقَطَعتْ بِيَ الحِبَالُ في سَفَرِي ، فَلا بَلاَغَ لِيَ اليَومَ إلاَّ بِاللهِ ثُمَّ بِكَ ، أَسأَلُكَ بالَّذِي رَدَّ عَلَيْكَ بَصَركَ شَاةً أَتَبَلَّغُ بِهَا في سَفري ؟ فَقَالَ : قَدْ كُنْتُ أعمَى فَرَدَّ اللهُ إِلَيَّ بَصَرِي فَخُذْ مَا شِئْتَ وَدَعْ مَا شِئْتَ فَوَاللهِ ما أجْهَدُكَ اليَومَ بِشَيءٍ أخَذْتَهُ للهِ — عز وجل -. فَقَالَ : أمْسِكْ مالَكَ فِإنَّمَا ابْتُلِيتُمْ . فَقَدْ رضي الله عنك ، وَسَخِطَ عَلَى صَاحِبَيكَ

Hadis-i Şerif Buhari (3464), Müslim (2964) tarafından rivayet edilmiştir.

«Bir zamanlar üç İsrail oğulları yaşarmış – cüzzamlı, kel ve kör. Allah onları denemek isteyerek onlara bir melek göndermiş. Ve bu melek önce cüzamlıya görünmüş».

Bildiğiniz gibi cüzamlı demek, cüzzamdan muzdarip olan insan demektir, yani cildin zarar gördüğü ve bozulduğu bir hastalıktır. «Ve melek ona sordu: «Bu dünyada en çok neyi arzu edersin?» Cevap verdi: «Güzel bir vücut, güzel bir cilde sahip olmak ve insanların beni küçümseme nedeninden kurtulmak istiuorum.» Melek elini onun üzerinden geçirdi ve insanların onu hor görmelerine sebep olan şey gitti ve adama güzel bir görünüm verildi. Bunun üzerine melek, «En çok hangi mülkü arzuluyorsun?» diye sordu.Adam cevap verdi: «Ben develerim olsun isterdim». Ve sonra melek ona hamileliğin son aylarında olan bir deve verdi.

Sonra melek kel adama geldi ve ona sordu: «Senin için en çok arzu edilen şey nedir?» Adam cevap verdi: «Güzel saçlar ve insanların beni küçümseme nedeninden kurtulmak istiyorum.» Sonra melek elini onun üzerinden geçirdi ve bu adama güzel saçlar verildi. «Peki sen ne sahibi olmak istersin?» – sordu melek. «İnekler», – cevap verdi adam. Sonra ona hamile bir inek verildi ve melek ona: «Allah sana bunda bereket versin» dedi.

Sonra melek kör adamin yanina geldi ve ona sordu: «Sen en çok neyi arzu ediyorsun?» Ve cevap verdi: «Allah, gözlerimi bana geri versin ve ben de insanları görebileyim.»

Kör adam güzellik uğruna bir şey istemedi, aksine sadece «Allah geri bağişlasın…» dedi, yani o anda kalbini sadece Yüce Allah’a bağlamayı tercih etti.

«Sonra melek elini gezdirdi ve Yüce Allah onun görme yeteneğini geri verdi. Melek ona «En çok hangi mülkü arzuluyorsun?» diye sordu. «Koyun» – dedi. Sonra ona bir gebe koyun verildi.»

Bu bize deve veya inek istemeyen, sadece bir koyun isteyen körün alçakgönüllülüğünü gösterir.

«Sonra deve ve inek yavru verdi ve koyun kuzuladı. Ve ilkinin bütün bir deve sürüsü, ikincisinin – bir inek sürüsüi ve üçüncüsünün ise – bir koyun sürüsü oldu.

Mülk sahibi oldular, sağlıklı, güzel ve zengin oldular. Bir insanın zengin, sağlıklı ve yakışıklı olması ne büyük bir ayartmadır!

Derken bir süre sonra bu melek cüzamlıya farklı bir kılıkta tekrar göründü (geçmişini, fakirliğini, Allah’ın onu nasıl zenginleştirdiğini hatırlayıp hatırlamadığını kontrol etmek için) ve şöyle dedi: «Ben fakir bir insanım, önce Allah ve sonra senin yardımınla evime dönebilirim. Ve şimdi sana güzel bir vücut, güzel bir görünüm ve mülk veren Allah’ın adıyla senden bir deve istiyorum ki, yolculuğuma onunla devam edeyim.»

Bu hikaye kaç asır önce Peygamber Efendimiz Aleyhiselam tarafından anlatılmış olmasına rağmen, bugün bile aynı şey yaşanıyor. Cenâb-ı Hakk’ın rahmet ihsan ettiği kimseler müstesna -ki böyleleri çok az, bugün Allah’ın zengin kıldığı nice insan bu cüzzamlı gibidir. Bu cüzamlı, kendisine fakir bir yolcu suretinde gelen bir meleğin ricasına cevaben ne dedi?!

Cevap verdi: «Çok fazla şey istiyorsun».

Bugün pek çok zenginin söylediği şeyi söyledi: «Çok şey istiyorlar: önce biri, sonra diğeri. Çok fazla sorumluluğum var.» Bu bahane günahın kendisinden daha kötü!

Bunun üzerine melek cevap verdi: «Sanki seni tanımıyorum. Sen, insanların hor gördüğü cüzamlı olan ve Allah’ın lütufta bulunduğu fakir adam değil miydin?».

Bu adamın tepkisi ne oldu? Allah’ı ve O’na şükretme ihtiyacını unuttu. Zekatı toplayan insanlara vermeyi reddeden ve daha sonra Peygamber (ﷺ)’in hakkında söylediği gibi:

مَا يَنْقِمُ ابْنُ جَمِيلٍ إِلَّا أَنَّهُ كَانَ فَقِيرًا فَأَغْنَاهُ اللَّهُ

«Bu İbn Cemil sadece fakir olduğu ve Allah onu zengin ettiği için intikam alıyor.»

Buhari (1468), Müslim (983) rivayet etmiştir.

Ey büyük Allahım! O fakirdi, Allah onu zengin etti. Allah’a şükretmesi gerekirken, direndi, kızdı, intikam aldı, zekat vermedi. Cüzzamlı da aynı şekilde Cenâb-ı Hakk’ın nimetlerini ve hediyelerini böyle unuttu. Melek ona: «Sen insanların hor gördüğü bir cüzamlı değil miydin ve Allah’ın zenginleştirdiği bir fakir değil miydin?» dediğinde o ne cevap verdi?

Dediki: «Hayır. Bu zenginlik bana babalarımdan ve dedelerimden miras kaldı».

Ey büyük Allahım! Açgözlülüğün sonu budur! Eskiden fakir olan birçok zengin gibi yalandan zenginliğin atalarından miras kaldığını, soylu bir aileden geldiklerini ve her zaman zengin ve aristokrat olduklarını söylemeye başlarlar. Açgözlülük ve cimrilik işte böyle insanın içindeki iyiliği çıkararak yerine dolar. Böyle zengin bir insana bir hayır projesini, bir cami inşa etmeyi veya Kur’an, Sünnet ve tevhid okuyan çocuklara yardım etmeyi, yoksullara veya yetimlere sadaka vermeleri için yaklaştığın zaman, sanki gözlerini oymak, başını koparmak istiyormuş gibi algılar ve sana soğuk bir bakışla ve hor görerek bakar. Aralarında bu yüzden camiye bile gitmeyenler var. Cenâb-ı Hakk’ın yolunda harcamak zorunda kalacaklarından korkarak camiyi ziyaretten ayrılırlar. Mutsuzsun, çünkü kendine açgözlüsün! Birinin senin parana ihtiyacı olduğunu mu düşünüyorsun? İlim arayanları desteklemek, dini yayınları basmak veya camiler inşa etmek için bağışta bulunduğunda bir iyilik yaptığını mı düşünüyorsun? Fakirlere ve muhtaçlara iyilik yaptığını mı sanıyorsun? Üç kuruş paranı Onun rızası için harcama ve böylece kurtuluşa kavuşmana izin vererek sana iyilik yapan Allah’tır!!! Allah, paranı boşa harcamanın yerine sana bir iyilik yapıyor! Bu parayı çarçur edecektin. Ya da belki onları biriktirir ve saklardın ama o zaman çocukların onları israf edecekti. Ve bu paradan lütuf olmayacaktı. İnan, bu böyle. Kaç kez doğrulanmıştır!

Bu cüzamlıyı açgözlülüğün ve hırsın neye ittiğini bir düşünün. Babalarından ve dedelerinden miras kaldığını söyleyerek yalan söylemeye başladı.

O zaman melek ona: «Yalan söylüyorsan, Allah seni eski haline döndürsün» dedi.

Bu bir melekten gelen bir duadır ve Yüce Allah böyle bir duaya cevap verir. İşte bu kadar, cimriliği ve tamahı yüzünden bu rahmet ve bu nimetler onu terk etti. Bu yüzden ey zengin, eğer Cenab-ı Hak sana mal verdiyse, başlangıcını ve onu nereden aldığını unutma. Anla artık Allah’ın izniyle eli yukarıda olanlardansın, yani şimdilik harcayabilenlerdensin. Ancak Allah size öyle bir ceza verebilir ki, elin aşağıda olur, gidip insanlardan dilenmek zorunda kalırsın.

«Sonra melek kel adama göründü ve aynı şey oldu, sonuç olarak cevap aynıydı ve melek ona şöyle dedi: «Eğer yalan söylüyorsan, Allah seni eski haline döndürsün.» Ve sonra melek, kör adama özel bir kılıkta göründü ve şöyle dedi: «Ben fakir bir yolcuyum, sadece Allah ve senin yardımınla evime dönebilirim …»

Fakir yolcuyu gören bu kör adam, daha kendisine hatırlatmadan önce geçmişteki halini hemen hatırladı. İmanın insana yaptığı budur – nereden geldiğini unutmaz. Zavallı adamı görünce ne dedi?

O şöyle dedi: «Ben kördüm ve Allah bana gözlerimi geri verdi. İstediğini al ve istediğini bırak! Allah’a yemin ederim ki, Allah için ne alırsan al, sana hiçbir şekilde engel olmayacağım.

Ey büyük Allahım! İşte imanın insanın kalbine yaptığı budur. Ve sonra melek ona olanların gerçek anlamını açıkladı.

Melek ona dönerek: «Malını kendine bırak, bu sadece sizin için bir imtihandı. Allah senden memnun kaldı ve iki kardeşine kızdı.» Cenâb-ı Hakk kör adamın malını elinden almamakla kalmayıp, artırılmıştır. İşte zenginlik salih insanı Cenab-ı Hakk’ın rızasına böyle ulaştırır! Bu hikayenin bizim için büyük bir derstir. Allah yolunda harcarsanız, yani sadaka verirseniz, o zaman bunu ancak Allah rızası için yapın. Zengin olmasan ve Yüce Allah’ın rızası için çok azını harcasan bile, bununla en önemli şeye ulaşacaksın – Yaradanın hoşnutluğuna ve Cennetin sonsuz mutluluğunun meskenine. Ayrıca bu dünyada Allah yolunda mal harcaman, Allah’ın malına muhafaza etmesine ve artırmasına sebep olacaktır. Peki ya cimri ve açgözlüysen, o zaman ebedi dünyada seni ne bekliyor? Allah’ın gazabı ve cehennem ateşi, bu dünyada ise sahip oldukların elinden alınacaktır.

Size malın bir imtihan olduğunu söyledik, ancak mal aynı zamanda çok büyük bir lütuf ve Allah’ın büyük bir rahmetidir, yeter ki insan hakkıyla harcasın. Ey zengin adam, bu fırsattan yararlan! Malın hakkında Cenab-ı Hakk’tan korkarsan, O’nun rızasına erersin. Ancak bunun için insanın kalbinde olan ilim, yani gerçek din bilgisi olması gerekir. Sonra da mülkü ilimle birleştirerek, mülküyle Yüce Allah’ın rızasını kazanır. Bunun üzerine Hz. Peygamber (ﷺ) şöyle buyurdu:

إنَّما الدُّنْيا لِأَرْبَعَةِ نَفَرٍ

«Bu dünyadaki tüm insanlar dört gruba ayrılır. Her birimiz bu dört gruptan birine aitiz. Ve herkes hangisine ait olduğunu düşünsün.

عَبْدٌ رَزَقَهُ اللَّهُ مَالًا وعِلْمًا فَهُوَ يَتَّقِي رَبَّهُ فيهِ ويَصِلُ بهِ رَحِمَهُ ويَعْلَمُ لِلَّهِ فيهِ حقًّا فَهَذا بِأَفْضَلِ المَنازِلِ

İlk grup. Cenâb-ı Hakk’ın kendisine mal ve ilim verdiği ve bu malla ilgili olarak O’ndan korkan, bu malla sıla-i rahim yapan, bu malla ilgili olarak O’na karşı olan yükümlülüklerini bilen kimse. Bu, mal ve ilim olduğu ve kişinin onu Allah rızası için ve O’nun sevdiği şekilde harcadığı zaman en yüksek derecedir.

وعبدٍ رزقَهُ اللَّهُ علمًا ولم يرزُقْهُ مالًا فَهوَ صادقُ النيَّةِ يقولُ: لَو أنَّ لي مالًا لعَمِلْتُ فيه بعَملِ فُلانٍ

İkinci grup. Cenâb-ı Hakk’ın kendisine din bilgisi ve anlayış verdiği, fakat mal vermediği, doğru niyetli kimse. Kalbinde öyle bir niyet var ki, benim de bu zat gibi bir malım olsa, o zaman ben de onunla mutlaka onun yaptığı gibi yaparım. Ve bunun üzerine Hz. Peygamber aleyhiselam diyor ki:

فهو بِنِيَّتِهِ فَأَجْرُهُما سَوَاءٌ

«O, niyetine göre alır ve onlar için / birinci ve ikincinin / sevabı aynıdır.

Ey büyük Allahım! Hiç paran olmasa da, olduğunda cimrilik etmeden Cenâb-ı Allah yolunda cömertçe harcayacağına dair samimi bir niyetin var. Ve artık hiç malın olmasa bile en yüksek dereceye ulaşacaksınız.»

وعَبدٌ رزقَهُ اللَّهُ مالًا ولَم يَرزُقهُ عِلمًا يخبِطُ في مالِهِ بغيرِ عِلمٍ لا يتَّقي فيهِ ربَّهُ ولا يَصلُ فيهِ رحمَهُ ولا يعلَم للهِ فيهِ حقًّا

Üçüncü grup. «Cenâb-ı Hakk’ın kendisine para verdiği halde kendisine din bilgisi verilmeyen, malını bilmeden harcayan, bu para karşısında Cenab-ı Hak’tan korkmayan, aile bağlarını koparan, kul haklarına riayet etmeyen kimse. Ve şöyle denildi:

فَهُو بِأَخْبَثِ المَنازِلِ

«Bu en kötü derece.» Allah bizi, Karun gibi bu duruma düşürmesin. Böyle bir insan, Allah’ın dinini bilmez ve anlamaz, parasını pulunu bir takım eğlencelere (kadınlara, dansçılara, şarkıcılara vb.) faizle para vermek, tefecilik yapmak için kullanır. Ona: «Allah’tan kork! Sadaka ver, cami inşaatına katıl, hayır işlerine katıl» deyince, sanki canını almak istiyorlarmış gibi davranıyor.

وعبدٌ لم يَرزُقْهُ اللَّهُ مالًا ولا عِلمًا فَهوَ يقولُ:

Dördüncü grup. «Allah’ın kendisine para ve ilim vermediği kimse.» Ey büyük Allahım! Para yok, ilim yok» ama diyorki:

لَوْ أَنَّ لِي مَالًا لَعَمِلْتُ فيهِ بِعَمَلِ فُلانٍ

Falanca gibi param olsa, ben de onun gibi yapardım.» Ve bunun üzerine Hz. Peygamber aleyhiselam diyorki:

فَهوَ بنيَّتِهِ فوِزْرُهُما سواءٌ

«Ve o niyetine göre alır ve günahta birdirler».

Hadis Tirmizi (2325), Ahmed (18060) tarafından rivayet edilmiştir, el-Albani, «Sahih et-targhib» (869) hadisin doğruluğunu bildirmiştir.

Ey büyük Allahım! Ne çok böyle insan var! Paraları yok ama cehaletlerinden zengin müsriflere bakıp şöyle düşünüyorlar: «Benim bu kadar param olsa burada harcarım, şunu şunu alırım, şu eğlencelere katılırım, oraya buraya giderdim.» Ya da belki daha iyisini yapardım ve gelir elde etmek için bu parayı faizle borç vermeye başlardım ve o zaman çalışmak zorunda bile kalmazdım. « Bunlar cahil bir fakirin düşünceleridir ve malı harama ve boş yere harcayana ne kadar günah yazılırsa ona da aynı günah yazılır.

Son olarak, hırs ve açgözlülüğün ne kadar tehlikeli olduğunu düşünün. İnsanları nereye götürüyorlar? Bir adamı nasıl düşürürler? Bu cüzamlı ve kel adamın örneğinde gördüğümüz gibi yalandan bu mülkün kendilerine babalarından miras kaldığını söylemeye başladılar. Aynı şekilde bugün de malı olan birçok kimse, Allah yolunda harcamaya çağrıldığınız zaman yalan söylemeye başlar.Gözünün içine baka baka yalan söylerler. «Biliyorsun, benim de borçlarım var, şu borç içindeyim» demeye başlıyorlar. Ya da diyorlar ki: «Bütün paramı bir işe yatırdım ve hiç boşta para yok, nasıl yardım edeceğimi bile bilmiyorum. Yardım etmeyi çok isterdim ama şimdi imkanım yok.»

Açgözlülük, hırs ve cimrilik işte böyle yıkıma yol açar. Bunların neticesi – insan Cenab-ı Hakk’ın kendisine verdiği imtihanı geçememiş, O’nun gazabına uğramış olur. Açgözlülük ve hırs -işte böyle korkunç bir hastalıktır. Abdurahman ibn Avf, tavaf yapmak için Kabe’nin etrafından geçtiğinde, «Allah’ım, beni nefsimin tamahından koru. Allah’ım, beni nefsimin tamahından koru» diye tekrar etmiş. Ona dediler ki: «Bu duayı neden bu kadar çok tekrarlıyorsun?» «Nefsimin tamahından korunursam, cimrilikten, zulmetmekten, haksızlıktan ve aile bağlarını koparmaktan korunurum» cevap verdi. Yüce Allah hepimizi nefsimizin açgözlülüğünden korusun!

Yukarıdaki hadislerden çıkarılabilecek önemli bir sonuç daha var. Dikkat ettiyseniz melek, fakir bir yolcu suretinde görünüp yardım isteyince: «Ben evime Allah’ın ve senin yardımınla varabilirim» dedi. Ve onun «ve senin» sözleri bizim için çok önemli. Ne çok insan «Allah ve sen bana yardım ettin» der veya «Allah’tan ve senden yardım dilerim» der. Yüce Allah’ı zikrederler, sonra tevhit yoluyla «ve» diyerek O’na birini katarlar. Ancak bu tür ifadelerde dahi bir kimseyi Allah’a eş tutmak şirktir! Bazıları daha da kötüsünü yapar. (İsteklerinde) önce kişiyi, sonra da «Senin ve Allah’ın yardımıyla» sözlerindeki gibi Yüce Allah’ı zikrederler. Bu çoktanrıcılıktır. Bu nedenle, Yüce Allah’tan sonra birinden bahsetmek istiyorsanız, «önce ve sonra» cümlesini kullanın, «önce Allah’ın ve sonra senin» gibi. İşte bu tektanrıcılıktır!