BEN İSLAM’IN BIR EVLADIYIM

Share

 

Ey Allah’ın kulları, Rabbiniz kitabında şöyle buyuruyor:

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ

“Şüphesiz müminler ancak kardeştirler.”

(Kur’an, “Hucurat” suresi, 49:10)

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

المُسْلِمُ أخُو المُسْلِمِ

“Müslüman Müslüman’ın kardeşidir.”

(Buhari (2442) ve İbn Hibban (533) tarafından aktarılmıştır)

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

المُؤْمِنَ لِلْمُؤْمِنِ كَالْبُنْيَانِ يَشُدُّ بَعْضُهُ بَعْضًا

“Bir müminin başka bir müminle ilişkisi, bir parçası diğer parçasını destekleyen bir bina gibidir.”

(Buhari (6026) ve Müslim (2585) tarafından aktarılmıştır)

Ve Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Müminler birbirlerini sevmeleri, birbirlerine acımaları ve birbirlerine sempati duymaları bakımından birbirlerine benzerler. Onlar, bir organı hastalandığında bütün vücudun ateş ve uykusuzlukla tepki verdiği tek bir organizma gibidirler.”

Öyleyse, ey Allah’ın kulları! Birliğe, sevgiye, kaynaşmaya ve güce ancak İslam’a dönersek ulaşabiliriz. Bu nedenle, her zaman ve bugün görevimiz:

1) Günahları, Allah’a itaatsizliği terk etmek (O yücedir ve münezzehtir);

2) Çeşitli yenilikleri (bid’atleri) terk etmek. Bid’atleri terk edin! Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in sünnetine sarılın;

3) Kendimizi çok tanrıcılıktan (şirk) ve onun tüm biçimlerinden uzaklaştırmak ve inançta, metodolojide, yolumuzda (menhec) ve davranışta gerçek İslam’a dönmek.

Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bize neyin hastalık neyin şifa olduğunu açıklamıştır. Her yerde farklı insan gruplarının Müslümanların neden bu durumda olduğuna ve bugün Müslümanlar için neden bu kadar kötü olduğuna dair farklı nedenler öne sürdüklerini, farklı teşhisler koyduklarını ve bu sorun için farklı tedaviler önerdiklerini duyabilirsiniz. Ancak bunların hepsi yalandır! Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bize hastalığı açıkladı ve tedavisini anlattı. Şöyle buyurdu:

إذا تبايعتم بالعِينةِ وأخذتم أذنابَ البقرِ ورضيتم بالزرعِ وتركتم الجهادَ سلط اللهُ عليكم ذُلًّا لا ينزعُه شيءٌ حتى ترجعوا إلى دينِكم

“Îyne yoluyla alış-veriş yaptığınız, öküzlerin kuyruğuna yapıştığınız, tarımı seçtiğiniz ve cihadı terkettiğiniz zaman, Allah, size öyle bir zillet musallat eder ki, dininize dönünceye kadar onu üzerinizden atamazsınız.”1

(1) Yani, dünyevi şeylere dalıp ebedi hayatı unutacaksınız.

(Ebu Davud (3462), Bezzar (5887) ve Taberani (2417) tarafından aktarılmıştır)

Neye geri dönene kadar?! Milliyetçiliğe mi?! Vatanseverliğe mi?! Farklı siyasi partilere ve farklı akımlara bağlılığa mı? Dininize, yani Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) üzerinde bulunduğu dine dönene kadar. Dönebileceğiniz tek bir kaynağınız var, o da Kur’an ve Sünnet’tir. Takip edebileceğiniz tek bir yol vardır, o da Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabının yoludur. Bir İslam adamının gerçek, hakiki, samimi gururunun bir örneği. Büyüklüğü başka bir şeyde değil, İslam’a ait olmakta aramanın bir örneği.

Bu Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in bize verdiği örnektir ve Übey bin Ka’ab bunu bize anlatır. O şöyle demiştir:

“Bir defasında Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında iki kişi Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in huzurunda soyları hakkında konuşmaya başladılar. Ve onlardan biri şöyle dedi:

أَنَا فُلَانُ بْنُ فُلَانٍ بْنِ فُلَانٍ، فَمَنْ أَنْتَ لَا أُمَّ لَكَ؟

“Ben falancayım, falancanın oğluyum, sen kimsin? Senin annen yok!” Bu sözleri duyan Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

انْتَسَبَ رَجُلَانِ عَلَى عَهْدِ مُوسَى -عَلَيْهِ السَّلَامُ-، فَقَالَ أَحَدُهُمَا: أَنَا فُلَانُ بْنُ فُلَانٍ، حَتَّى عَدَّ تِسْعَةً، فَمَنْ أَنْتَ لَا أُمَّ لَكَ؟ قَالَ: أَنَا فُلَانُ بْنُ فُلَانٍ ابْنُ الْإِسْلَامِ.

“Musa (aleyhisselam) zamanında da benzer bir şey oldu. Musa (aleyhisselam) zamanında da iki kişi kendi kökenlerini bu şekilde zikretmeye başladılar. Ve onlardan biri şöyle dedi: “Ben falancayım, falancanın oğluyum” dedi, ta ki dokuz kuşak atalarını sayana kadar. – Peki sen kimsin? Senin annen yok mu!” Ve biri dedi ki: “Ben falancayım, falancanın oğluyum, İslam’ın oğluyum.

أبي الإسلام لا أب لي سواه إذا افتخروا بقيس أو تميم

Benim babam İslam’dır ve benim başka babam yoktur. Bırakın insanlar Kureyş’ten veya Temim’den (kabilelerden) olmalarıyla övünsünler.”

Allahu Ekber! Kendi adını, babasının adını zikretti ve sonra kendisini İslam’a nispet etti.

Biz de kendimizi İslam’a nispet ettiğimizi söylüyoruz. Bırakın insanlar Kureyş’ten ya da Temim’den geldikleri için gurur duysunlar. Kafkasyalı oldukları için ya da Türk oldukları için ya da Arap oldukları için ya da Fars oldukları için gurur duysunlar. İnsanlar gurur duysunlar ama ben Müslüman olmaktan gurur duyuyorum!

Peki sonra ne oldu? Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) rivayet etti:

قَالَ: فَأَوْحَى اللَّهُ إِلَى مُوسَى -عَلَيْهِ السَّلَامُ-: أَنَّ هَذَيْنِ الْمُنْتَسِبَيْنِ، أَمَّا أَنْتَ أَيُّهَا الْمُنْتَمِي أَوِ الْمُنْتَسِبُ إِلَى تِسْعَةٍ فِي النَّارِ، فَأَنْتَ عَاشِرُهُمْ، وَأَمَّا أَنْتَ يَا هَذَا الْمُنْتَسِبُ إِلَى اثْنَيْنِ فِي الْجَنَّةِ، فَأَنْتَ ثَالِثُهُمَا فِي الْجَنَّةِ

“Onlar birbirlerine böyle söyleyince, Allah Musa’ya (aleyhisselam) vahiy indirdi: “Soylarını anlatan şu ikisine de ki: ‘Size gelince, ey kendini dokuz ataya nispet eden, bu dokuzun hepsi cehennem ateşindedir, sen ise onuncusun. Ve sana gelince, ey kendini iki ataya nispet eden, bu ikisi cennettedir ve sen orada üçüncü kişisin.”

(İmam Ahmed tarafından aktarılmıştır)

Ey İslam Ümmeti! İslam’da yücelik arayın! Kendinizi İslam ile özdeşleştirin ve Kur’an ve Sünnet’te indirilene uyun. Bakın, cennete giden tek yol budur – kendinizi İslam’a nispet etmek ve İslam’la gurur duymak. Zafer ve yüceliğe giden tek yol budur. Kendini çeşitli cahiliye ilkelerine nispet etmek ise mutlaka zillettir, rezalettir ve mutlaka cehenneme giden yoldur.

Elbette bu hikayeden pek çok faydalı sonuç çıkarılabilir, ancak biz sizinle sadece birkaçı üzerinde duracağız.

Birincisi, bir insanın kendisini bir şeye atfetmesinin en büyük bağlılığı, İslam’a olan bağlılığıdır. Bunu unutmayın! Bir insanın en büyük bağlılığı herhangi bir kavme veya millete değil, İslam’a olan bağlılığıdır. Ve bilin ki bu, bir şeye ait olma konusunda Şeriat tarafından onaylanan tek hararetli bağlılık ve gururdur, çünkü Allah (azze ve celle) hepinizi ve beni Müslüman olarak adlandırmıştır. Dolayısıyla başka türlü fanatik bir bağlılık söz konusu olamaz. Bir klana, bir ulusa, bir gruba ya da bir partiye şiddetli bir bağlılık olamaz – İslam’da böyle bir şey yoktur! Bu nedenle, milliyetçiliğe veya gruplara ve partilere bölünmeye çağıran tüm kokuşmuş çağrıları ve sloganları bırakın.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا ارْكَعُوا وَاسْجُدُوا وَاعْبُدُوا رَبَّكُمْ وَافْعَلُوا الْخَيْرَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ. وَجَاهِدُوا فِي اللَّهِ حَقَّ جِهَادِهِ هُوَ اجْتَبَاكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدِّينِ مِنْ حَرَجٍ مِّلَّةَ أَبِيكُمْ إِبْرَاهِيمَ هُوَ سَمَّاكُمُ الْمُسْلِمِينَ مِن قَبْلُ وَفِي هَذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَهِيدًا عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللَّهِ هُوَ مَوْلَاكُمْ فَنِعْمَ الْمَوْلَى وَنِعْمَ النَّصِيرُ

Ey iman edenler! Rükû edin, secdeye kapanın, rabbinize ibadet edin, dünya ve âhiret için faydalı işler yapın ki kurtuluşa eresiniz. Allah yolunda, gerektiği gibi cihad edin. Sizi O seçti ve size din konusunda hiçbir güçlük yüklemedi; ceddiniz İbrâhim’in dininde olduğu gibi. O size hem daha önce hem de bu Kur’an’da “müslümanlar” adını verdi ki peygamber size şahitlik etsin, siz de insanlara şahitlik edesiniz. Haydi namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’a sımsıkı bağlanın. Sizin mevlânız O’dur. O ne güzel mevlâdır ve ne iyi yardımcıdır .”

(Kur’an, “Hac” Suresi, 22 Ayet 77-78)

Ey Allah’ın kulları, Allah (Azze ve Celle) bizi Müslüman olarak isimlendirdi ve Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de böyle isimlendirilmemizi emretti. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

من ادَّعى دَعوى الجاهليَّةِ فإنَّهُ من جُثى جَهَنَّم

“Kim cahiliyyeye davet ederse, dizleri üzerine çökmüş olarak cehennem ateşine düşer.” İnsanlar, “Ey Allah’ın Resulü, o kişi namaz kılsa bile mi? Oruç tutsa bile mi?” dediler.

وإن صلَّى وصامَ، فادعوا بدَعوى اللَّهِ الَّذي سمَّاكمُ المسلِمينَ المؤمنينَ، عبادَ اللَّهِ

“Namaz kılmış ve oruç tutmuş olsa bile. Ey Allah’ın kulları, sizi Müslümanlar ve müminler olarak isimlendiren Allah’tan gelen çağrılarla çağırın.”

(Sahih-i Tirmizi’de (2863) alıntılanmıştır)

Bu nedenle, ey Allah’ın kulları, ey Müslümanlar, cahiliye çağrılarını bırakın! Cahiliyeye fanatik bağlılığı bırakın! Kargaşayı (fitneyi) bırakın! Bugün siz Müslümanlara ne oluyor! Milliyetinizle övünüyor, milliyet veya soy temelinde birbirinizle kan davası güdüyor, birbirinizle alay ediyor, diğer milletleri aşağı görüyorsunuz. Allahu Ekber! Sizin ibadet ettiğiniz tek bir Rabbiniz var. Sizin yöneldiğiniz tek bir ilahınız var. Tek bir Peygambere uyuyorsunuz, dininizi tek bir kaynaktan alıyorsunuz – Kur’an ve Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) sünneti. Öyleyse ona dönün ey Allah’ın kulları!

Bu hikâyeden çıkan ikinci sonuç, bir şeye ya da bir kimseye duyulan sevginin ve tam tersine bir kimseden ya da bir şeyden vazgeçmenin yalnızca İslam temelinde inşa edilmesi gerektiğidir. Birine ya da bir şeye duyulan sevginin ya da tam tersine birinden ya da bir şeyden vazgeçmenin çeşitli sapkın kışkırtıcılar tarafından çağrıda bulunulan bazı cahiliye ilkelerine dayandırılması yasaktır. Sevgimiz Allah’a, Resulüne ve müminlere yönelik olmalıdır ki siz ve ben tek bir taraf olalım – Yüce Allah’ın tarafı. İşte o zaman, Yüce Allah’ın izniyle zafere ulaşacağız.

Bir defasında Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabıyla birlikte bir seferdeydi. Ve şöyle bir olay oldu: Muhacirlerden bir genç, Ensar’dan bir adamın sırtının altına ayağıyla vurdu. Bunun üzerine o Ensar ayağa fırladı ve şöyle dedi: “Ey Ensar, bana gelin.” Bunun üzerine muhacir ayağa fırladı ve şöyle dedi: “Ey muhacirler, hepiniz bana gelin.” Böylece insanlar bir kabileye mensup olmaları nedeniyle iki kısma ayrıldılar. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bunu görünce kızdı ve şöyle buyurdu:

ما بالُ دَعْوى الجاهليَّة

“Ben hâlâ aranızdayken bu cahiliye çağrıları da neyin nesi?!”

Halk, “Ey Allah’ın Resulü, bir adam başka bir adama sırtının altından vurdu” diye açıkladılar. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

دَعُوها فإنَّها مُنتنةٌ

“Bırakın şu sloganları! Onlar kokuşmuş!”

(Buhari (3518), Müslim (2584), Tirmizi (3315), Nesei (8863) ve Ahmed (15129) tarafından aktarılmıştır)

Bu nedenle, ey Allah’ın kulları, sizin ve benim için zafer ve yüceliğe giden yol, Allah’a andolsun ki, yalnızca İslam yoludur. Öyleyse, her şeyden önce, her türlü şirkten vazgeçelim, sapkınlıktan, bid’atten vazgeçelim, günahları terk edelim ve Allah’a (saf ve yüce olan O’na) dönelim. Sadece O bize miras olarak toprak verebilir, sadece O bizi kurtarabilir ve sadece O korkumuzu emniyetle değiştirebilir.

Yüce Allah’tan Müslümanları dinlerine en güzel karşılıkla döndürmesini dileriz.