2. SELAMIN ONURU. MUTLULUĞUN ANAHTARI

Share

 

Esselamün Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekatuhu! Saygıdeğer izleyicilerimiz ve programımıza gelen sevgili misafirlerimiz, geçen görüşmemizde, mutluluğun anahtarının Yüce Allah’ın Sözü olan Kuran-ı Kerim’de ve hepimize rahmet olarak göndermiş olduğu peygamberinin yolundan bahsetmiştik. Peygamberin yoluna Sünnet denir. Kuran ve Sünnetin hükümlerine sımsıkı sarılan ve onları yerine getiren, gerçek mutluluğun kapısının anahtarını elinde tutar. Her anahtarın dişleri vardır ve mutluluğun anahtarının da dişleri vardır – bunlar Yüce Allah’ın emridir.

Bugünkü programımızın konusu böyle bir antlaşmadır: Selamlaşma ile ilgili konuşacağız.

Neden bu konuyu anlatmaya gerek duyduk? Çünkü sevgili peygamberimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Medine’ye iskânını (hicretini) yaptığında, Medine’de yaşayanlara verdiği ilk ahitlerden biri, barışı aralarında selamlaşarak yaymaları ahiti olmuştur. Mekkeli putperestler, Peygambere ve onunla birlikte Tek bir Tanrıya inananlara çok acı çektirdiler. Bu müşrikler, Yüce Allah’ın dini olan İslam’a girmek istemediler. «Biz atalarımızın dinini yaşamak istiyoruz» dediler, «Ey Muhammed, bizi sadece göklerin ve yerin Yaratıcısı olan Allah’a kulluk etmeye davet ediyorsun; sadece O’na dua etmemiz ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamamız gerektiğini söylüyorsun; Sen bizim Yaradan ile birlikte ne taşlara, ne ağaçlara, ne güneşe, ne aya, ne meleklere, ne cinlere, ne de insanlara dua ve ibadet edemeyeceğimizi iddia ediyorsun. Evet, yaratıcımız Allah’tır ama biz böyle bir din ile yetinmeyiz; atalarımızın inancında kalmak istiyoruz.» Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’i anavatanı Mekke’yi terk etmeye zorladılar. Ve Allah’ın emriyle Medine şehrine gitti. O sırada Medine’nin birçok sakini Müslüman olmuştu ve Peygamber’i ve ashabını şehirlerine gelip yerleşmeye davet ettiler. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Medine’ye vardığında, Medine’nin müminleri onu büyük bir sevinçle karşıladılar. O dönemde Medine’de çok sayıda Yahudi yaşıyordu. Ellerindeki kitaplardan, Allah’ın son elçisinin yakında bu şehirde görüneceğini biliyorlardı ve bu nedenle Yahudi kabilelerinin bir kısmı Medine’ye taşındı ve oraya ve çevresine yerleşti. Bu israil oğullarının torunları arasında Abdullah ibni Selam adında bir kişi varmış. Büyük bir dini bilgiye sahip olup dindarlığı ve doğruluğu ile ayırt edilen Medine Yahudileri tarafından saygı görüyormuş. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Medine’ye varır varmaz, Abdullah ibni Selam, çoğu gibi, onu görmek ve sözlerini eşitmek için yanına koşmuş. Şimdi Abdullah ibn Salam’ın hikayesini dinleyelim, Allah ondan razı olsun:

Resûlullah Medine’ye vardığında, herkes ona koştu ve şehirde devamlı nidalar duyuldu: «Resûlullah geldi! Allah’ın Resulü geldi! Allah’ın Resulü geldi! Ben de Peygamber’i görmeye gittim. Yüzüne baktığımda, bunun bir yalancının yüzü olmadığını anladım (yani Abdullah ibn Selam, Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) gerçekten peygamber ve Allah’ın Rasulü olduğunu hemen anlamıştır. Sonra onunla konuştuktan ve ona bir takım sorular sorduktan sonra nihayet buna ikna olmuş, İslam’ı kabul etmiş ve bu dine başka Yahudileri çağırmaya başlamıştır. Her neyse, anlattığı hikayenin devamını dinleyelim). Ve devam etti: Yüzüne baktığımda bunun bir yalancının yüzü olmadığını anladım ve ilk söylediği sözler şu oldu:

وكان أول شيء تكلم بھ أن قال أیھا الناس أفشوا السلام وأطعموا الطعام وصلوا والناس نیام تدخلون الجنة بسلام

«Ey insanlar birbirinize selam veriniz yemek veriniz. İnsanlar uyurken geceleyin namaz kılınız. Böyle yaparsanız Selametle cennete gidersiniz.»

(Tirmizi, 1460, 2485; İbn Mace, 1334, 3251)

Yani, bakın: Peygamberimiz Medine’ye geldiğinde ve bütün insanlar onun ne söyleyeceğini merakla beklerken, ilk ahdi neydi? İlk söylediği şey, «Ey insanlar, aranızda selamı yayınız» sözü oldu. Dolayısıyla Müslümanların birbirlerine selam vermelerinin, aralarında «esselamün aleyküm» deme âdetinin yaygınlaşmasının çok önemli ve mühim bir mesele olduğu kanaatindeyiz.

Peygamber’in Medine’de ilk buyurduğu selamı her yere yayma emriydi. Bu nedenle selamlaşmayı programımızın ilk konusu yapmayı da uygun gördük.

Müslümanlar selamlaşırken, selamun aleyküm derler. Peygamberimiz, cemaatine bu sözlerle selam vermelerini emretmiştir.

Bu kelimeler ne anlama geliyor? Yüce Allah’a şükürler olsun ki çocukluktan beri bu kelimeleri biliyoruz ve birisiyle görüştüğümüzde telaffuz ediyoruz. Ama çoğumuz anlamlarını bilmiyoruz. Aslında anlamları çok büyüktür, «esselamun aleyküm» kelimeleri aslında bir duadır, bir dilektir. Başka bir Müslüman’a «esselâm aleyküm» diyerek ona selâm dilersiniz. Selam nedir? Selam, bütün kötülüklerden kurtulmak demektir. Bir kişiye «esselamün aleyküm» dediğinizde, ona «Allah sizi her türlü şerden korusun» diyorsunuz. Allah sizi hastalıktan, delilikten, insani entrikalardan, günahlardan, vesveseden, küfürden, şeytanın zulmünden, cehennemden ve her türlü kötülükten kurtarsın»-işte böyle bir dua etmiş oluyorsunuz Müslüman kardeşinize Namaz kılarken attahiyat denilen bir dua okuruz, cümlelerinden biri «essalamu aleyna…» sözüdür. Anlamı: Bize ve Allah’ın bütün salih kullarına selâm olsun, yani Allah bizi ve bütün mü’minleri her türlü şerden kurtarsın.

Barış ile selamlaşmak eski çağlardan beri insanlar arasında yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu, atamız Âdem’in (a.s) zamanından beri var olmuştur ve kıyamet gününe kadar müminlerin selamı olarak kalacaktır. Cennette de müminler «selâmu aleyküm» sözü ile karşılanacaktır. Bu selâm, bütün peygamberlerin âdeti, temiz ve salih kimselerin ayrılmaz bir parçasıdır. Ne yazık ki günümüzde bazı Müslümanlar bu güzel ibadeti terk etmişler ve ona yabancılaşmışlardır. Selâmın terk edilmesi, müminler arasındaki birliğin kaybolmasına, Müslümanlar arasında fitne, ihtilaf ve ayrılıkların ortaya çıkmasına ve kalplerinin birbirinden ayrılmasına sebep olmuştur. Bütün bunlar Cenab-ı Hakk’ın emrine aykırıdır.

Sevgili peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuş:

لا تدخلوا الجنة حتى تؤمنوا، ولا تؤمنوا حتى تحابوا. ألا أدلكم على شيء إذا فعلتموه تحاببتم؟ أفشوا السلام بینكم

«Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız!»

(Müslim 54)

Bir Müslümanın başka bir din kardeşinin yanından geçerken onu Cenab-ı Hakk’ın emrettiği bir selamlama ile selamlamadığını ne sıklıkla görüyorsunuz? Bazıları bu selamı kullanmalarına rağmen sadece tanıdıklarına selam verirler. Tanımadıkları Müminlere selam vermeyi gerekli görmezler. Ve halktan biri onlara selam verir ve onlara «Selamün aleyküm» derse, çok şaşırırlar ve «Neden bana selamün aleyküm» dedi? Beni nereden tanıyor?!»

Ancak, Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ne dediğine bakın. Bir gün bir adam ona geldi ve: «Daha iyi bir Müslüman olmak için ne yapmalıyım? İslam’ın en iyi uygulaması nedir?» diye sordu. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) cevap Verdi:

تطعم الطعام، وتقرأ السلام على من عرفت ومن لم تعرف

«İhtiyacı olana yemek yedir, tanıdıklarını ve tanımadıklarını huzurla selamla.»

(el-Buhari 12; Müslim 39)

Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in bu sözleri, selâmın açık, çok ve her yere yayılması için bir emirdir. Sadece tanıdıkları değil, tanıdık olmayan iman kardeşlerini de selamlamak gerekir. Bir mümin kardeşine selam vermek, onun için dua etmektir. Ve ondan bir cevap almak, kendin için bir dua almak demektir. Bir mümine «Selam aleyküm» demek, Allah’tan büyük bir mükafat almak demektir.

Peygamberimizin Abdullah ibn Ömer (a.s.) diye bir arkadaşı varmış. Bu adam, peygamberden aldığı büyük bir ilim, büyük bir iman ve doğruluk sahibiydi. Sık sık pazara gider ve orada bulunan insanları satıcıları, alıcıları, fakirleri selamlarmış. Bir keresinde İbn Ömer tekrar çarşıya gitmeye karar verdiğinde bir tanıdığı ona: «Neden çarşıya gidiyorsun, nasıl olsa hiç bir şey satın almıyorsun, mallara bakmıyorsun, fiyatlarını sormuyorsun, pazarlık etmiyorsun, oturup insanlarla sohbet etmiyorsun? İbn Ömer cevap vermiş: «Karşılaştığım insanlara selam vermek için çarşıya giderim.» İşte bu salih adamın yaptığı aynen budur, Allah ondan razı olsun. Bunu NEDEN yapıyormuş? ÇÜNKÜ selam vermek ve insanları sık sık selamlamak, hadiste de belirtildiği gibi, cennete girme sebeplerinden biri olduğu gibi, Allah’tan büyük bir ecir kazanma fırsatıdır. Bir kimse, bir Müslüman kardeşine «esselamün aleyküm» derse, bunun için 10 sevap, 10’uncuya selam verirse yüz sevap alır. Abdullah ibn Umar’ın pazara bu yüzden gittiği ortaya çıktı! Oraya ticaretten çok daha iyi ve daha karlı bir ödül almak için gitti.

Selam vermek ve selamı yaymak, insanların birbirini sevmesini sağlar, kalplerdeki karşılıklı saygı gibi duyguları kuvvetlendirir, birlik ve huzura yol açar. Bir düşünün eğer biri yanınızdan geçerse ve size selam vermezse, kalbinizde bu kişiye karşı bir soğukluk ve tiksinme oluşur ve tam tersine birisi, hatta tanımadığınız bir kişi bile size bir selamla dönerse, ruhunuz ona karşı sıcak duygular ve sevgiler uyandırır.

Bir kişi başkalarını selamlamayı seviyorsa, bu onun alçakgönüllülüğünü, başkalarına saygısını, kalbinde öfke, kibir, kıskançlığın olmadığını gösterir. Nitekim selam, Müslümanları birbirine yaklaştırır, tanıştırır, aralarında sevgi ve uyum yayar. Öyleyse sevgili kardeşlerim, O’nun mükâfatını alabilmemiz için Cenab-ı Hakka karşı cennete girme sebebi olan Peygamberimizin(sallallahu aleyhi ve sellem) güzel sünnetini bu büyük ibadetimizi yerine getirelim.

Allah hepinizden razı olsun ve hepimizi selamı yayan ve böylece O’nun rızasını kazanan kulları eylesin. Allah sizi korusun, esselamun aleyküm.