Bizi yaratan ve sayısız nimetler bahşeden her şeye kadir olan Yaratana, her şeyin Rabbine hamd ile tesbih edelim.
Allah buyurur:
ولله جعل لكم من أنفسكم أزواجا وجعل لكم من أزواجكم بنین وحفدة ورزقكم من الطیبات أفبالباطل یؤمنون وبنعمة لله ھم یكفرون ویعبدون من دون لله ما لا یملك لھم رزقا من السماوات والأرض شیئا ولا یستطیعون
«Allah size kendi cinsinizden eşler yarattı, eşlerinizden de sizin için oğullar ve torunlar türetti; sizi güzel ürünlerle rızıklandırdı. Onlar yine de bâtıla inanıp Allah’ın nimetine karşı nankörlük mü ediyorlar? Allah’ı bırakıp da kendilerine göklerden ve yerden en küçük bir rızık sağlama imkânı olmayan, buna güçleri yetmeyen şeylere mi tapıyorlar?»
(Kur’an-ı Kerim; Nahl, 16:72-73)
Sahip olduğumuz tüm nimetler, bize verilen her iyilik, hepsi Allah’tandır. Pek çoğu bunu hatırlıyor mu peki? Yüce Rabbimiz diyor ki:
وما بكم من نعمة فمن لله ثم إذا مسكم الضر فإلیھ تجأرون
«Elinizde nimet olarak ne varsa Allah’tandır. Sonra başınıza bir sıkıntı geldiğinde O’na yalvarırsınız.»
(Kur’an-ı Kerim; Nahl, 16:53)
Evet, birçok insan Allah’ı ancak kötü olduklarında hatırlar. Yaratıcılarını ihmal ederler, O’na ibadet etmeyi ve O’nun hükümlerine göre yaşamayı gerekli görmezler veya Allah’ın dışında başka bir şeye -Güneşe, Aya, yıldızlara, evliyalara, meleklere, ateşe, putlara, resimlere dua ederler, gerçekten kötü olduklarında, Yaradan’ı hatırlayıp O’na yüksek sesle yalvarırlar. Allah, rahmetiyle bu insanları koruyup kötülüklerden kurtardığında, yine O’ndan yüz çevirir ve günaha, küfre, şirke ve nankörlüğe saparlar.
Muhakkak ki, Allah’ın sana ihsan ettiği her şey, sana Allah tarafından verilmiştir ve insanlardan sana bir hayır gelse bile, bil ki, bu insanlar sadece Yaradan tarafından geldiği rehberlerdir, sana bu yardımı Allah gönderiyor, Allah’tan gelen iyiliğin geldiği insanlar ise sadece sebeplerdir, yol göstericilerdir ve bundan başka bir şey değildir. Onlara teşekkür et, ama unutma ki, gerçek iyilik veren Allah’tır. O dilemeseydi, sana hiç kimse yardım edemezdi; Bütün insanlar size fayda sağlamak için bir araya gelseler bile, Yüceler Yücesi’nin izni olmadan bunu yapamazlardı. Bu nedenle, kimin gerçekten tüm nimetlerin sahibi olduğunu, kime gönül ve dille şükredilmesi gerektiğini, kime güvenilmesi gerektiğini daima hatırlamalısınız.
Ne sık görülür ki insanlar Allah’tan rızık ve yardım alırlar, fakat bu nimetlerin ve yardımların Allah’tan geldiğini anlamazlar ya da unuturlar, bu nimetleri her türlü yaratıma ve dışsal nedenlere atfederler. İşte böylece, Allah’ın, her şeye sınırsız sahip olan ve dilediğine lütufta bulunan Rab olduğunu inkâr ederler ve Allah’a şükretmezler, yani şükran gibi büyük bir ibadet şeklini Rabbine değil, başka birine yöneltirler.
Allah buyurur:
یعرفون نعمة لله ثم ینكرونھا
«Onlar Allah’ın nimetlerini biliyor, ama sonra kalkıp nankörlük ediyorlar.»
(Kur’an-ı Kerim; Nahl, 16:83)
Olur ki, Allah insana mal verir ve o, Allah’a şükretmek yerine, O’nu unutur ve kendisine nimetin kimin verdiği hatırlatılınca, kibirli bir tavırla: «Bu benim malımdır ve onu ana-babamdan miras aldım» der.
Evet doğru söylüyormuş gibi gözüküyor. Bu evi ve bu parayı gerçekten ailenden miras aldın. Unutma ki ebeveynler, bu evin ve bu mülkün sana Allah tarafından gönderilmelerinin sebebi, mekanizması, yolu olmaktan başka bir şey değildirler. Sebebi hatırlarken, tüm sebeplerin sahibini unutma. Bir kaşığa minnettar olup ta seni bu kaşıktan kimin beslediğini unutabilirsin. Bu evi anne babana verenin ve sonra onun sana gelmesini takdir edip emredenin Allah olduğunu bilmiyor musun? Bütün bu sebeplerin ve mekanizmaların hakiki hükümdarını, bu nimetleri hakiki vereni nasıl unutursun?
Nankör kul, iyilik aldıktan veya kötülükten kurtulduktan sonra, Allah’ı zikretmeye tenezzül etmez ve bu nimeti bir insan veya başka bir mahlûkata isnat ederek şöyle der: «Avludaki ördekler olmasaydı, soyulurduk», «Köpek olmasaydı, evimize hırsız girecekti.» Ya da daha kötüsü bir kimsenin Allah’tan başka bir varlığa tapıp şöyle demesi: «Bu nimetleri, tanrılarımın şefaati sayesinde aldım» «Bu azizler benim için şefaat ettiler», «Bu, benim için şefaat eden kutsal bakiredir vb. Allah’ın nimetlerini görmek ve onları bir başkasına atfetmek ne kadar korkunç, özellikle de bu nimetlerle onun hiçbir ilgisi olmadığı ve hiçbir şeye sahip olmadığı zaman.
Bir gün Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), sabah namazını insanlara imam olarak yaptırdı ve bu, gece düşen yağmurdan sonraydı. Namazı bitirdikten sonra insanlara döndü ve dedi ki:
ھل تدرون ماذا قال ربكم
«Rabbinizin ne dediğini biliyor musunuz?»
İnsanlar: «Allah ve elçisi bunu daha iyi bilir» dediler.
Sonra Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurur:
أصبح من عبادي مؤمن وكافر فأما من قال مطرنا بفضل لله ورحمتھ فذلك مؤمن بي وكافر بالكوكب وأما من قال بنوء كذا وكذا فذلك كافر بي ومؤمن بالكوكب
«Kullarımdan bir kısmı bana iman ederek, bir kısmı da kâfir olarak sabahladı. Allah’ın fazlı ve rahmeti sayesinde yağmura kavuştuk diyenler bana iman etmiş, yıldızlara iman etmemiştir. Filan ve filan yıldızın batıp doğması sayesinde yağmura kavuştuk diyenler ise beni inkâr etmiş, yıldızlara iman etmiştir.»
(el-Buhari, 1038; Müslim, 71)
Böylece, çoğu zaman insanlar, aldıkları merhameti, onları gerçekten gönderene (yani Yaradan’a) değil, Allah’ın iradesiyle merhametin gelmesinin dış nedeni olan yaratıklara atfederler. Müslümanların ilk nesillerinden din ve hikmet uzmanları, tehlikeli bir deniz yolculuğundan sonra güvenli bir şekilde kıyıya ulaşanları, «Rüzgâr uygun olduğu için her şey yolunda gitti» veya «denizci yetenekli ve deneyimliydi» diyenleri kınadılar. Selefler bu tür sözleri kınadılar, çünkü onları söyleyenler, iyi sonucu sadece dış sebep olan varlıkların erdemlerine bağladılar ve Yaradan’ı unuttular. Bütün bu sebeplerin yaratıcısının Allah olduğunu sürekli hatırlamak, O’na şükretmek ve O’ndan gelen rahmetin farkına varmak gerekir. Ayrıca bütün bu dış sebepler ancak Allah’ın dilemesiyle olur. Sebepler ve sonuçlar üzerinde tam kontrole sahip olan, sebebi harekete geçirebilir veya geçirmeyebilir, istenen sonuca götürebilir veya götürmeyebilir. Bu nedenle Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
لیس السنة بأن لا تمطروا ولكن السنة أن تمطروا ثم تمطروا فلا تنبت الأرض شیئا
«Mahsulsüz bir yıl, yağmurun olmadığı bir yıl değil, mahsulsüz bir yıl, yağmurun birbiri ardına düştüğü, ancak yerden hiçbir şeyin büyümediği bir yıldır.»
(Müslim 2904)
Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in bu sözleri bize, nedenlerin kendi başlarına bir etki yaratmayabileceğini açıklıyor. Yağmurun bereketli bir hasata neden olduğu bilinmektedir, ancak Allah, doğru miktarda yağmurun varlığına rağmen, yeryüzünün hiçbir şey doğurmamasını sağlayabilir.
Bugün cahillerin ağzından şu sözler ne sıklıkta duyulmaktadır: «Eğer para olmasaydı, kurtulamazdım ve hastalıktan iyileşemezdim.» Çok karmaşık bir kalp krizi geçiren ve klinik bir ölümden sağ kurtulan ancak şaşırtıcı bir şekilde hayatta kalan ve insanlarla konuşurken hastaneden çıkıp taburcu olan bir kişiye şahit oldum: «Bu son derece karmaşık bir üçüncü kalp kriziydi, ama hayatta kaldım ve bunların hepsi…. Biz onu dinlerken, onun ne söyleyeceğini bekliyorduk: «Allah’ın lütfuyla, O’na hamdolsun, O beni kurtardı ve sağ bıraktı» diyeceğini düşündük. Ancak bu kişi durakladı ve beklediğimiz sözler yerine «Bütün bunlar sadece para sayesinde!» dedi.
Allah’ın bu sözleri ne kadar da doğru:
إنھ كان ظلوما جھولا
«Kuşkusuz insan çok zalim, çok bilgisizdir.»
(Kur’an-ı Kerim; Secde, 32:72)
Ve şu sözler:
إن الإنسان لربھ لكنود
«İnsan, rabbine karşı pek nankördür.»
(Kur’an-ı Kerim; Âdiyât, 100:6)
Çoğu zaman, ciddi hastalıklardan kurtulmuş insanların dudaklarından şu sözleri duyabilirsiniz: «Doktorun sayesinde yaşıyorum» – ve bu doktoru yaratan ve ona sizi iyileştirmeye izin veren, tedaviyi etkili kılan hakkında tek kelime bile edilmez. Görmüyor musun ki senden çok daha zengin insanlar, doktorundan çok daha usta doktorlara yönelip de şifa bulamayıp mezara gitmekte?! Ancak, yalnızca akıl sahipleri düşünür ve öğrenir.
Birçok insan uçakla seyahat etmekten korkar ve havada iken, inişi dört gözle beklerken tedirgin saatler geçirirler. Fakat uçak havaalanına güvenli bir şekilde indiğinde pilota sıcak bir şekilde minnettarlık göstererek alkışlamaya başlarlar ve çok az insan Allah’a şükretmek ve güvenli bir varış için O’nu övmek zahmetinde bulunmaz.
Bir diğer çok önemli nokta. Kendilerine liyakatlerine göre sağlanan faydaların, Allah’ın kendilerine rahmetini gösterdiği için değil, bunda tartışılmaz bir hakları olduğu için verdiğine inanan pek çok insan vardır. Birçoğu, sahip oldukları lütufların, beceri ve yeteneklerinin sonucundan başka bir şey olmadığına ciddi olarak inanıyor. Cenâb-ı Hak, Kur’ân’da zengin bir adamdan bahsederken onun şöyle söylediğini haber verir:
قال إنما أوتیتھ على علم عندي
«Bu serveti sahip olduğum bilgi sayesinde elde ettim» diye karşılık verdi.»
(Kur’an-ı Kerim; Kasas, 28:78)
Kur’an’ın yorumuyla ilgili kitaplarda, bu adamın, sahip olduğu nimetlerin kendisine Allah tarafından verildiğini kabul etmediğini, para kazanmayı ve sermayeyi nasıl artıracağıyla ilgili bilgi sahibi olduğu için onları kazandığını sandığı açıklanmıştır. Bunu Allah’a borçlu olduğunu düşünmüyordu ve kendisinin hak ettiğini iddia ediyordu. Böylece Yaradana minnettar olmadığı ortaya çıktı. Sevgili kardeşlerim, her ne başarı ve büyüme elde ederseniz edin, kazandıklarınızın size Yüce Allah tarafından gönderildiğini unutmayın. Çeşitli avantajlar elde etmemizi kolaylaştırır. Üstelik yeteneklerimiz, becerilerimiz ve bilgimiz de Allah’ın bir armağanından başka bir şey değildir. Beceriniz, vasfınız, bilginiz aracılığıyla size bir şey verilmiş olsa bile, yine de Allah’tandır, çünkü bilgi ve beceriler size Yaradan tarafından verilmiştir. Evet, çok çalıştın, gayretli ve meraklı bir talebeydin ama yüreğine gayret ve sebatı aşılayan, seni iyi hocalarla tanıştıran ve seni bir öğrenciyken çeşitli kötü etkilerden koruyan Allah değilse kim? Ayrıca beceri ve bilgi tek başına bir kişiye refah ve başarı sağlamaz. Kaç yetenekli, bilgili ve kalifiye kişi vardır ki başarıya ulaşamıyor, dahası, sahipsiz ve işsiz kalıyor? Eğer derinlerde, yeteneklerinin ve başarının sadece senin liyakatin olduğuna dair en ufak bir hissine kapıldıysan, o zaman sende kibirlilik var ve sen Allah’a şükretmiyorsun demektir. Aynı şekilde kendilerine verilen nimetlerin Allah’a değil de başka bir şeye bağlayanlara kesinnlikle minettar denilemez, Allah’a teslim olmak istemeyen ve O’nun hükümlerini çiğneyen de şükrediyor olamaz.
Ey büyük Allah’ım Seni çok zikretmemize, Sana şükretmemize ve Sana en güzel şekilde ibadet etmemize yardım et.
Son yorumlar