Sevgili izleyicilerimiz! İki yayındır Kur’an-ı Kerim’de bahsedilen hikayelerden biri hakkında konuşuyoruz- şehir halkının (ashab al-qarya) hakkında ki hikâyeden. Kuran’da adı geçmeyen bir şehrin ahalisine, insanları Tek Yaradan’a ibadet etmeye, O’na dua etmeyi ve başkasına ibadet etmeyi reddetmeye, Yüce Allah’ın emirlerini yerine getirmeye ve O’na itaat etmeye çağıran Cenâb-ı Hakk tarafından gönderilen üç elçiden bahsetmiştik. Bu şehrin sakinleri, Allah’ın elçilerinin çağrısını cesaretle reddettiler, onları yalan söylemekle suçladılar ve acımasız misillemelerle taşlamakla ve işkence etmekle tehdit ettiler. Bu insanlar En Yüce olanın elçilerini öldürmeye karar verdikleri anda, şehrin en eteklerinden doğru bir adam ortaya çıktı ve halkını uyarmaya başladı, onları Yüce Olan Yaratıcı tarafından mesajla gelen insanlara itaat etmeye çağırdı. Onlara, yoktan var eden Allah’a namaz kılmalarını ve diğer tüm ibadetlerini adamalarını ve onlara Yaradan’a ortak koşmanın ne büyük bir günah olduğunu açıklamaya başladı, sonra onlara, alemlerin Rabbi Olan Allah’a inandığını ve onlara da aynısını yapmaları için içtenlikle tavsiyelerde bulunduğunu büyük bir açıklıkla ilan etti. İnsanlar, kavimlerinden birinin peygamberlerin dinine, tevhidine uyduğunu görünce deliye döndüler ve onu acımasızca öldürdüler.
Hikayemize devam edelim. Peki daha sonra ne oldu? Şehrin kenar mahallelerinden gelen doğru bir adamın öldürülmesi, onun yenilgisi ve yalanların gerçeğe, tanrısızlığın imana karşı zaferi anlamına mı geliyordu? Elbette hayır! Kim böyle düşünüyorsa, bir ismi Eş-Şekûr (Şükredilen), diğer adı ise el-Kahhar (kahredici) olan Yüce Allah’ı tanımıyor demektir. Cenab-ı Hak, müminlere ve ihlaslı kullarına bu dünyada oldukları müddetçe yardım eder ve onları korur, eğer ölüme mahkûmlarsa, onları ebedî alemde büyük bir mükâfat ve şeref beklemektedir. Bilakis, düşmanlarından ve salih kullarının düşmanlarından intikam alır, onları bu dünyada utanca, aşağılamaya, cezaya, yıkıma mahkûm eder ve öldükten sonra onları korkunç ve kaçınılmaz bir azapla karşı karşıya bırakır. Yüce Allah buyurur:
لقد أرسلنا من قبلك رسلا إلى قومھم فجاؤوھم بالبینات فانуتقمنا من الذین أجرموا وكان حقا علینا نصر 1 المؤمنین
«Andolsun senden önce biz nice peygamberleri kendi kavimlerine gönderdik. Peygamberler onlara apaçık mûcizeler getirdiler. Buna rağmen suç işleyenlere hak ettikleri cezayı verdik. İnananlara yardım etmek de bize düşer.»
(Kur’an-ı Kerim; Rûm: 30:47)
Anlattığımız hikâye de bir istisna değildir. Allah, şehrin kenar mahallelerinden bir adam olan salih ve mümin kulunu sevindirmiş, adını asırlar ve milletler içinde yüceltmiş, düşmanlarını ölüme ve musibetlere mahkûm etmiştir. Bu, Yüce Yaradan’ın değişmez ve ebedi kuralıdır. İnsanlar şehrin kenar mahallelerinden bir adamı ayakları ile çiğnediklerinde ve onun can vermesinden sonra, Cenab-ı Hak ona: «Cennete gir» buyurdu. Ve o, Yaradan’ın tarifsiz armağanlarını görerek ve tarifsiz saadeti tattıktan sonra haykırdı:
«Rabbimin beni bağışladığını ve güzel biçimde ağırlananlardan eylediğini keşke kavmim bilseydi!» dedi.
Ey büyük Allah’ım! Bu insanlar onu öldürdüler, parçaladılar ve onu ezdiler; o ise hala onları düşünüyor ve onlara iyilik diliyor. Gerçek imanın insana yaptığı budur! O, toplumuna hayat boyunca iyilik diledi ve onları doğru yola iletti ve öbür dünyaya göç ettikten sonra yine onlara iyilik diledi. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in meşhur sahabesi ve Kuran uzmanı bin Abbas bu hikâyeyi yorumlayarak şöyle demiştir: «Ey halkım! Allah’ın gönderdiği elçilere uyun! «Ve o öldükten sonra onlara iyilik diledi ve şöyle dedi: «Rabbimin beni bağışladığını ve güzel biçimde ağırlananlardan eylediğini keşke kavmim bilseydi!» Onun sözleri şu anlama gelir: «Keşke benim ümmetim aldığım mükâfatları, ebedî saadeti ve sevinci görebilseydi, onları Allah’ın Elçilerinin yoluna gitmeye mecbur ederdi. Halkının mutluluğunu bu kadar önemseyen bu adamdan Allah razı olsun! İşte gerçek, sadık müminler bunlardır, insanlardan ödül ve ödeme istemezler, sadece insanların Tek Allah’a inanmalarını, cenneti hak etmelerini ve Yüce Allah’ın azabından kurtulmalarını isterler! Mümin, Allah’ını her zaman bilir ve insanlara merhamet eder! Bu dünyaya hasret duymaz, çünkü bu dünya sonlu ve kısadır, düşünceleriyle bu dünyanın ardındakilere, Allah’ın salih kulları için hazırladığı şeylere yönelir, çünkü Kuran’ın dediği gibi:
ما عندكم ینفد وما عند لله باق
«Sizde bulunanlar tükenip gider, ama Allah’ın katındakiler kalıcıdır.»
(Kur’an-ı Kerim; Nahl, 16:96)
Peki kavmine, o zalimlere ve suçlulara ne oldu? Onların kaderi gerçekten korkunçtu.
Allah buyurur:
«Ondan sonra kavmi üzerine gökten bir ordu indirmedik, indirmeyiz de.(Cezaları) korkunç bir sesten ibaretti; sönüverdiler.»
Allah, Onu inkâr edenlere ve salih, mü’min ve sevgili bir kulunu öldürenlere öfkelendi ve onlardan intikam aldı. Allah, halkı yok etmek için meleklerden ordular göndermediğini bildiriyor. Gerek yoktu. Böyle bir önlem gerekmiyordu. Her şey çok daha kolay geçti. Sadece bir çığlık duyuldu ve hepsi söndü. Kur’an tercümanları, Allah’ın Başmelek Cibril’i (a.s.) gönderdiğini düşünüyorlar ve o, şehir kapılarının sütunlarını kavrayarak güçlü bir ses, bir çığlık atmış ve hepsi- ilkinden sonuna kadar, sönmüş, ölmüşler, şehirde tek bir çıkmamış beden kalmamış. Cenab-ı Hakkın azabı güçlüdür, bu yerleşimi, yöneticilerini ve sakinlerini yok etmiştir, nlar yeryüzünde hiçbir iz bırakmadan yok oldular.
Allah bu şehrin adını vermiyor, çünkü bu önemli değildir ve verilen hikâyenin anlaşılmasını ve ondan imar çıkarılmasını hiçbir şekilde etkilemez. Ve bu Kuran’ın bir özelliğidir- sadece Allah’ın kulları için faydalı olanı iletir ve onların Yaradan’a olan inançlarını ve itaatlerini güçlendirmelerine yardımcı olur.
Bu öğretici hikâyeyi Kuran’da anlattıktan sonra Yüce Allah, sonuç bölümünde şöyle der:
«O kullara yazıklar olsun! Kendilerine bir peygamber gelmeye görsün, onu mutlaka alaya alırlardı.
Onlardan önce nice nesilleri helâk ettiğimizi ve onların artık kendilerine dönüp gelmediğini görmezler mi! Elbette onların hepsi toplanıp huzurumuza getirilecek.»
Allah’ın Kitabından ve Resul’ünün yolundan yüz çeviren, sanki sağırmış gibi, Cenab-ı Hakk’ın emirlerini duymayan ve O’nun diniyle alay eden ve dalga geçen, Yaradan’a rükû ve dünyevi ta’at ile secde etmeyi, O’nun rızası için namaz kılmayı kendilerine ayıp sayan, şeytana kulluk eden, O’na kulluk etmekten kaçan kulların vay haline! Neden günahlarından ötürü helak edilen öncekilerin kaderini düşünmüyorlar? Bu dünyaya asla geri dönmeyecekler, hiç kimse bu dünyaya geri dönmeyecek. Allah, cahillerin insanın tekrar tekrar dünyaya döneceğine dair safça inananların sözlerini reddeder. Yok hayır! Geçmiş ve gelecek bütün ümmetler, hesap için Kıyamet günü, Büyük ve Yüce Allah’ın huzurunda toplanacaklardır. Her insan, yaptıklarının karşılığını iyi ve kötü olarak tam olarak alacaktır.
«Elbette onların hepsi toplanıp huzurumuza getirilecek» – Şehrin sakinleri hakkında yaptığı rivayetin sonunda der Allah. Gerçekten de ölüm, inanan ve inanmayan her insanın vazgeçilmez bir sonucudur. Ancak mümin ve Allah’tan korkan bu dünyadan kabir cennetine, oradan da sonsuz cennetine hicret eder. Allah’a kulluğu ve O’na olan gerçek imanı reddeden kâfir ve günahkâr, dünyevi azaptan kabir azabına, oradan da Cehennem azabına geçer!
Kıyamet günü, bütün anlaşmazlıklar ve davalar Allah katında kararlaştırılacaktır. Orada katil, öldürülenle, zulmeden- kırılanla, insanları evlerinden süren- sürülmüş olanla, tartılarlarda aldatan- aldatılanla, zorbalar- işkenceye ve yoksula uğrayan kimselerle karşılaşacaktır. Allah’ın Resulünün yoluna uyanlar, onlarla alay etmekte zorlananlarla karşılaşacaklardır. Herkes kendi hakkı olanı alacaktır. Orada haksız yere öldürülen adam, katilini dizginlerinden tutup onu Yüce Divan’a götürür ve Yaradan’a dönerek der ki: «Ey Rabbim! Bu adama sor- beni neden öldürdü?»
Orada boynuzlu koyunun boynuzlarıyla zarar verdiği boynuzsuzdan intikamı alınacak.
O gün zalim kötüler ve suçlular yaptıklarından dolayı acı bir pişmanlık duyacaklar, ama son tövbe fayda etmeyecek.
Orada adalet terazisi kurulacaktır, Cenab-ı Allah Kuran’da bu konuda şöyle buyurmuştur:
ونضع الموازین القسط لیوم القیامة فلا تظلم نفس شیئا وإن كان مثقال حبة من خردل أتینا بھا وكفى بنا حاسبین
«Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız; artık kimseye hiçbir şekilde haksızlık edilmez. Yapılan, bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu getirir ortaya koyarız. Hesap görücü olarak biz yeteriz.»
(Kur’an-ı Kerim; Enbiyâ, 21:47)
Bu noktada, şehir halkının Kuran hikayeleri hakkındaki konuşmamızı sonlandırıyoruz. Doğrusu o, akıl sahipleri için bir ibrettir.
Yüce Allah sizi korusun ve doğru yolu göstersin! Esselamü aleyküm.
Son yorumlar