Kendisini Yaradan insandan razı olmazsa, o insan saadete ulaşamaz. Allah’ın senden razı olması, bu dünyada ve ahirette gerçek başarıyı kazanmanın anahtarıdır. Bildiğiniz gibi insanlar iki kategoriye ayrılır- En Yüce Rabb’ın halkı ve Şeytan’ın halkı. Birincisi mutluluk insanları, ikincisi talihsizlik insanları. Birincisi, Allah’ın rızasını isteyip elde edenler, ikincisi Allah’ın onlardan razı olup olmayacağına aldırmayanlardır. Mutlu insanlar hakkında konuşurken, Yüce Allah buyuruyor ki:
رَضِيَ للهَُّ عَنْھُمْ وَرَضُوا عَنْھُ أولَٰئِكَ حِزْبُ للهَِّ ألَا إِنَّ حِزْبَ للهَِّ ھُمُ الْمُفْلِحُونَ
«Allah onlardan razı olmuştur, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte onlar Allah’tan yanadırlar; iyi bilinmeli ki kurtuluşa erecek olanlar da Allah’tan yana olanlardır!»
(Kur’an-ı Kerim; Mücâdele, 58:22)
Allah bahtsızlardan bahsederken şöyle buyurur:
اتَّبَعُوا مَا أسْخَطَ للهََّ وَكَرِھُوا رِضْوَانَھُ
«Allah’ı öfkelendiren şeylerin peşine düşmeleri ve O’nun hoşnut olacağı şeylerden nefret etmeleridir.»
(Kur’an-ı Kerim, Muhammed, 47:28)
Zavallı insanlar Allah’tan kaçarlar (ancak Allah’tan kaçıp saklanmak ne mümkün?), mutlu insanlar ise hayatımızdaki ve tüm evrendeki en küçük olayın bile O’na bağlı olduğunu anlayarak O’na koşarlar. Ne kadar yaşayacağımız ne kadar refah içinde olacağımız ne kadar sağlıklı olacağımız, hangi planları uygulayıp neleri uygulayamayacağımız, bunların hepsi sadece Yüce Allah’a bağlıdır. O, Rab’dir, yani her şeye ancak O karar verir, her şeyi yalnızca O yaratır ve var eder, evrendeki tüm güç yalnızca O’na aittir, tüm işleri ancak O yönetir ve tasarrufta bulunur, her insana ve her canlıya istediğini ancak O verir, diriltir ve öldürür, zenginleştirir ve yoksulluğa mahkûm eder, verir ve alır, güldürür ve ağlatır, yüceltir ve alçaltır.
Kuran diyor ki:
قُلِ اللَّھُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَنْ تَشَاءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَاءُ وَتُعِزُّ مَنْ تَشَاءُ وَتُذِلُّ مَنْ تَشَاءُ بِیَدِكَ الْخَیْرُ إِنَّكَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِیرٌ تُولِجُ اللَّیْلَ فِي النَّھَارِ وَتُولِجُ النَّھَارَ فِي اللَّیْلِ وَتُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَیِّتِ وَتُخْرِجُ الْمَیِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَتَرْزُقُ مَنْ تَشَاءُ بِغَیْرِ حِسَابٍ
«De ki: «Ey mülkün gerçek sahibi olan Allahım! Mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden çekip alırsın. Dilediğini yüceltirsin, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. Hiç kuşku yok sen her şeye kādirsin. Geceyi gündüze katarsın, gündüzü de geceye katarsın. Ölüden diriyi çıkarırsın, diriden ölüyü çıkarırsın ve dilediğine sayısız rızık verirsin.»
(Kur’an-ı Kerim, Âl-i İmrân «, 3:26-27)
Öyleyse, hepimiz için en önemli şey Allah’ın rızasını kazanmaktır. Bu öylesine sebepsz yere elde edilmez. Sadece Allah’a ibadet etmek, O’nun emrettiğini ve sevdiğini yapmakla O’na kulluk etmek, yasakladığı ve nefret ettiği her şeyi reddetmekle elde edilir.
Aklı başında bir insan, asla kimsenin rızasını Allah’ın rızasından üstün tutmaz, insanların lütfunu Yaratıcısının lütfuna asla tercih etmez. Akılsız ve zayıf bir iman sahibi, ne pahasına olursa olsun insanları memnun etmek ister, sevmediği ve Allah’ın razı olmadığı şeyleri bile yapar. Onun için insanların görüşü ve mizaçları, Yüce Allah’ın zan ve nizamından daha önemlidir. İnsanlardan korkar, ama Rab’den korkmaz.
Ama işin aslı şu ki, böyle bir yaşam ilkesi ve böyle bir konum çıkmaz sokaktır, bu şüphesiz bir kayıptır, bu bir çöküştür, bu acı bir hayal kırıklığıdır. Neden?
Çünkü ne pahasına olursa olsun, Allah’ın lütfu aleyhine de olsa hoşnutluğunu aradığınız kimseler, hiçbir şekilde sizden asla memnun olmayacaklardır. Tüm insanların memnuniyetini sağlamak imkansızdır.
Oğlu ve eşeğiyle yolda yürüyen adamın meselini hatırlayın. Adam oğlunu bir eşeğe bindirdi ve o kendisi de onun yanında yürüdü. Bunu görenler, «Bu adamın ne terbiyesiz oğlu var! Kendisi eşeğe binmiş, babasını yaya bırakmış. İnsanların kınamalarını duyan baba ve oğul rolleri değiştirdi: baba eşeğe oturdu ve oğul indi. Ama yolda karşılaştıkları insanlar: «Ne kadar duygusuz bir adam! Kendisi eşeğe binmiş ve oğlunu yürümeye zorlamış. Kınamayı tekrar duyan baba, oğlunu eşeğe bindirmeye karar verdi. Bu sefer onları görenler haykırdı: «Şu vicdansızlara bakın! İkisi birden zavallı hayvanın üzerine oturmuş!» Bunun üzerine baba ve oğul, eşekten inip onun yanında yürümek zorunda kaldılar. Ama bu sefer de insanlar onları rahat bırakmadı ve «İşte ahmaklar, onların eşeği var, yaya yürüyorlar!» dediler. Bu insan, başkalarını kendisinden memnun etmek için başka ne yapabilirdi? Eşeği kendi sırtında mı taşıması gerekirdi? Gerçekten de herkesin memnuniyetini sağlamak imkansızdır. Demek ki gerçekten doğru, faydalı, Yüce Allah’ı hoşnut eden şeyleri yapmanız gerekiyor.
İmam Şafii şöyle dedi: «Halkın memnuniyeti ulaşılamaz bir hedeftir. Bu yüzden bana kalan tek şey akıl yoluna bağlı kalmak. Senin için iyi olanı yap ve ona bağlı kal.» Yani Allah’ın sevdiği şeyi yapın ki bu sizi başarıya ulaştıracaktır.
Bir gün bir adam Hasan el-Basri’ye şöyle demişti: «Bazı insanlar sende bir kusur bulmayı umarak ya da daha sonra senin aleyhinde kullanarak adını lekeleyecek bir şeyler duymak için seninle konuşuyorlar, senin yanında oturuyorlar.» Din ve Sünnetin uzmanı, salih ve bilge olan bu büyük imam Hasan el-Basri, karşılığında şöyle dedi: «Bu konuda endişelenme! Şüphesiz ben ruhumu cennetlere arzulamaya teşvik ettim, o da onları diledi, sonra onu cehennemden kurtulmaya teşvik ettim, o da onu arzuladı ve onu kurtarmayı diledi. Sonunda onu insanların hoşnutsuzluğundan kurtulmaya teşvik ettim, ancak bunu başarmanın hiçbir yolunu bulamadım. İnsanlar Yaratıcılarından ve Ekmek Kapılarından bile hoşnut olmazken, kendi benzerleri olan bir yaratılıştan nasıl hoşnut olurlar?»
Musa (a.s.)’ın bir keresinde şöyle dediği rivayet edilir: «Ey Rabbim! İnsanlar benim hakkımda gerçekten doğru olmayan şeyler söylüyorlar!» Yani Musa, Allah’tan kendisini böyle bir insani adaletsizlikten kurtarmasını istemiştir. Sonra Cenab-ı Hak cevaben: «Ey Musa! Senin istediğini kendim için bile yapmadım! Bunu senin için nasıl yapabilirim?!»
Bir başka ünlü alim-imam olan Malik ibn Dinar bir keresinde şöyle demiştir: «İnsanları tanıdığım için onların övmelerine sevinmem ve kınamalarına üzülmem.» Bunun sebebi sorulduğunda, «Çünkü öven övgüde, azarlayan da kınamada aşmıştır» cevabını vermiştir. Salih, mümin, takva sahibi insanlar bu gerçeği uzun zamandan beri bilmekte ve bu nedenle Allah’ın rızasını, insanların «zevk» denilen seraplarına tercih etmektedirler. İmam Şafii şöyle buyurmuştur: «Her insanın kendisini sevenler ve ondan nefret edenler mutlaka olacaktır. Bu kaçınılmaz ise, o kişi Allah’a teslim olanlarla beraber olsun.
İnsanların kalpleri asla sana sevgide birleşmeyecek, içlerinden seni öven ve söven mutlaka olacaktır. O halde Allah’ın sevdiği şeyleri yapın ve insanların sizinle ilgili konuşmalarına ve yargılarına kapılmayın.
Tüm insanların memnuniyetini sağlamak imkansızdır ve bu nedenle ne Kuran’da ne de sünnette emredilmemiştir. Adaletli olmalı, insanların haklarına saygı göstermeleri ve iyilik yapmaları emrolunur, ancak onların beğenisini kazanmaları emredilmez. Senden hoşlanmayan birileri mutlaka olacaktır. Kendini insanların senden razı olmadığı, ancak Cenâb-ı Hakk’ın senden razı olduğu bir durumda bulman daha iyidir. Bu hem insanların hem de Allah’ın senden razı olmadığı bir durumdan daha iyi ve daha hayırlıdır! Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabından ve vefatından sonra Müslümanların beşinci hükümdarı olan Muaviye -Allah ondan razı olsun-, müminlerin annesine, Hz. Peygamberimiz, Allah’ın huzuru ve bereketleri onun üzerine olsun, Aişe’ye şöyle bir istek içeren bir mektup yazdı: «Senden kısa bir talimatla bana bir mektup yaz.» Aişa’nın cevap mektubunda ne yazdığını dinleyin:
مَنِ الْتَمَسَ رِضَا للهَِّ بِسَخَطِ النَّاسِ » : سَلَامٌ عَلَیْكَ أمَّا بَعْدُ فَإِنِّي سَمِعْتُ رَسُولَ للهَِّ صَلَّى للهَُّ عَلَیْھِ وَسَلَّمَ یَقُولُ وَالسَّلَامُ عَلَیْكَ «. كَفَاهُ للهَُّ مُؤْنَةَ النَّاسِ وَمَنْ الْتَمَسَ رِضَا النَّاسِ بِسَخَطِ للهَِّ وَكَلَھُ للهَُّ إِلَى النَّاسِ
«Allah’ın selâmı üzerine olsun. Ben Resûlullah’ı (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyururken işittim: ‘Kim, (bir konuda) insanlar kendisine buğzetse dahi, (o konuda) Allah’ın rızasını ararsa, Allah da insanların vereceği sıkıntıdan onu kurtarır. Kim de Allah’ın hoşnut olmayacağı (bir konuda) insanların beğenisini elde etmek isterse, Allah onu o insanlar(ın insafın)a terk eder.»
(at-Tirmizi, 2414)
Dolayısıyla Allah’ın rızasını arayan kimse, insanların getirdiği zorluklardan Allah tarafından korunacak ve kurtulacaktır; Allah’ın kendisi onu korur ve kollar. Kim de Allah’ı ihmal ederek insanların hoşnutluğunu ararsa, Allah da o kişiyi insanlara emanet eder, yani onlara zulme, hainliğe, kötülüğe fırsat verir.
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) ayrıca şunları söyledi:
«Kim Allah’ın rızasını ararsa, bu insanları öfkelendirse bile, Allah hem Kendi rızasını hem de insanların rızasını verir; Kim de Allah’ı öfkelendirerek insanların hoşnutluğunu ararsa, Allah onu kendi gazabına ve insanların gazabına uğratır.»
(İbn Hibban’ın 1542; el-Kudai 499)
Aklı başında olan insan, başkaları hoşlanmasa bile Allah ile olan iyi ilişkisini sürdürmeye özen gösteren kişidir. Eğer bir kul, Allah rızası için tüm samimiyetiyle O’na yönelirse, Allah ondan razı olur ve ona nimetini bahşeder, çünkü O, cömertlerin en cömertidir. Ayrıca Allah insanları bu kişiye karşı razı kılacak, onların kalplerine sevgi ve lütuf yerleştirecektir, çünkü Allah insanların kalplerine hâkim olandır. Kim Allah’ın haklarını çiğneyerek bile olsa, insanları her ne pahasına memnun etmeye çalışırsa, insanlarla iyi ilişkileri Allah ile iyi ilişkileri üstün kılarsa, sonunda tam tersini elde eder. Allah, rızasını istediği insanların kalplerini çevirir ve bu insanların ondan hoşnutsuzluk duymasını ve ona karşı öfkelenmelerini sağlar ve onun hakkındaki tutumlarını daha da kötüleştirir.
Allahtan ziyade insanlardan, onların görüşlerinde daha fazla korkan ne kadar çok insan var. Ve bunlar İnsanların düşüncesinden korkarak, Allah’ın elçisinin yolunu, Yaradan’ın namazını ve diğer hükümlerini izlemekten vazgeçiyorlar, ya da Yaratıcının haram kıldığı şeyleri yapıyorlar. Hiç İnsanlar seni Allah’ın azabından veya O’na olan ihtiyaçtan kurtarabilirler mi? Neden onlara bağlanalım? Eğer onlar hiçbir şeye karar vermiyorlarsa, onların hoşnutluklarının peşinden gitmenin ne faydası var ki? Sen bir nimet edinsen veya bir zarara uğrasan da bunların hepsi yalnızca Allah’ın sorumluluğundadır. Sana ancak Allah’ın takdir ettiği şey gelecektir, öyleyse Ona gönülden güven ve huzur bul.
Sevgili kardeşlerim, bazılarının hoşuna gitmese bile Yaradan’a itaat etmeye çalışalım. Temizliğinizi ve Yüce Allah’ın emirlerine uymanızı beğenmeyen bir kimse, vaktinde kendine gelmediği taktirde, er ya da geç Allah tarafından küçük düşürülecektir. Ve Yüce Allah’ı kulları için kızdırmayalım, çünkü bu durumda Allah’ın hoşnutsuzluğuna ve insanların hoşnutsuzluğuna uğrarız ve her iki taraftan da zarar görürüz.
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in bile emirlerini dinlemesini tavsiye ettiği Abdullah ibn Mesud, bir keresinde şu sözleri söylemiştir: hiçbir zaman şöyle söyleyenlerden olmayın: « ben de herkesin yaptığını yapıyorum- doğru yolu izliyorlarsa ben de onlarlayım; onlar sapkınlığa düştüklerinde- bende takip ediyorum.»
Büyük Arş’ın Rabbi Cenâb-ı Hakk’tan bize lütuf ve sevgisini bahşetmesini diler -ki bundan daha büyük bir mükâfat yoktur ve O’nun Güzel Yüzünü Cennet Bahçelerinde görmemizi niyaz ederim! Âmin.
Esselamu aleyküm.
Son yorumlar