İSLAM DÜŞMANLARININ ENTRİKALARI

Share

Kureyşliler, Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e karşı hakaret, aşağılama ve lanet yöntemini kullanmaya başladılar ama bu da işe yaramadı.

Daha sonra tekrar bir araya gelerek daha ciddi önlemlere geçilmesi gerektiğine karar verdiler, bu da onun cinayete kadar fiziksel aşağılamaya tabi tutulması gerektiği anlamına geliyordu. Peygamber Efendimiz aleyhisselam şöyle buyurmuştur: «Allâh yolunda hiç kimsenin korkutulmadığı kadar korkutulmaya çalışıldım.»

Bir gün Ukbe bnu abi Muid adında bir adam yemek hazırlayarak Peygamber Efendimizi (ﷺ) davet etti. Hz. Peygamber (s.a.v)geldi ve ona şöyle dedi: «Sen, Allah’tan başka ibadete layık hiçbir ilah olmadığına ve benim Allah’ın elçisi olduğuma şehadet etmedikçe senin yemeğini yemeyeceğim.» Ukbe, «Hadi ye, ye kardeşimin oğlu!» dedi.

Hz. Peygamber aleyhisselam ona cevap verdi: «Sen, ‘Allah’tan başka ibadete layık hiçbir ilah yoktur ve ben Allah’ın elçisiyim’ diyene kadar bunu yapmayacağım.» Daha sonra Ukbe şöyle dedi: «Şehadet ederim ki, Allah’tan başka ibadete layık ilah yoktur ve sen Allah’ın elçisisin» ve Peygamber Efendimiz aleyhisselam yemeğinden tattı. Ukba’nın şehadet getirdiği haberi Übey bnu Halef’a ulaşınca o yanına gelerek şöyle dedi: «Sen de mi dinini değiştirdin?» Ukbe cevap verdi: «Hayır, Allaha yemin ederim ki ben dinimi değiştirmedim. Ancak bu adam (Muhammed, ﷺ) evime geldi ve ben şahitlik edene kadar yemeğimi yemek istemedi. Evimden bir insanın yemeğimi yemeyi reddederek çıkmasından utandım ve ben de onun yemesi için şehadet getirmek zorunda kaşdım» Übey Halef şöyle dedi: «Hayır, bu açıklama benim için yeterli değil. Sen onun yanına gidip yüzüne tükürünceye kadar ben tatmin olmayacağım.» Ve sonra Ukbe gitti ve söyleneni yaptı. Ancak Cenab-ı Hak sadece müşrikleri değil, her birimizi ilgilendiren bir ayet indirmiştir. Yüce Allah diyor ki:

وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلَى يَدَيْهِ يَقُولُ يَا لَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَبِيلًا

يَا وَيْلَتَى لَيْتَنِي لَمْ أَتَّخِذْ فُلَانًا خَلِيلًا

لَّقَدْ أَضَلَّنِي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ إِذْ جَاءَنِي وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْإِنسَانِ خَذُولًا

«O gün, (dünyada iken) haktan sapmış kişi ellerini ısırarak şöyle diyecek: «Keşke peygamberle birlikte aynı yolda olsaydım! Eyvah! Keşke falancayı kendime dost edinmeseydim! Meğer bana uyarıcı mesaj geldikten sonra, o dost bildiğim kişi bu mesajdan beni saptırmış!» İşte şeytan insanı (böyle) çaresizlik içinde yapayalnız bırakır.»

Kur’an-ı Kerim, Furkân, 25:27-29.

İnsan oğlu diyecek ki:

یَـٰوَیۡلَتَىٰ لَیۡتَنِی لَمۡ أَتَّخِذۡ فُلَانًا خَلِیلًا

«Keşke peygamberle birlikte aynı yolda olsaydım!»

Ama bugün kaç kişi Peygamberimiz aleyhisselam’ın sünnetini reddediyor. Sen ona: «Bu sünnettir!» dersin, o da der ki: «Hayır, ben ümmetimin yoluna, mezhebimin ve cemaatimin yoluna uyacağım.» Çevresine karşı çıkamaz. Onun için çevresi ile ilişkiler Peygamber Efendimiz’in (s.a.v)’in sünnetine uymaktan daha önemlidir. Böylece, Peygamber Efendimiz’e (ﷺ) sözlü hakaretten fiziki aşağılamaya geçtiler. Uteibe, Peygamber Efendimiz’e (s.a.v)’e yaklaştı, gömleğini yırttı ve yüzüne tükürmek istedi ama Yüce Allah, peygamberini korudu. Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e köpek gibi, yırtıcı bir hayvan gibi saldırdı. Sonra Hz. Peygamber aleyhisselam şöyle dedi:

اللهم سلط عليه كلبا من كلابك

«Allah’ım, köpeklerinden birini onun üstüne gönder.»

Yüce Allah, elçisinin duasına cevap verdi ve şöyle oldu. Utebe kervanla Şam’a gitti ve Zaakab denilen yerde geceyi geçirdiler. Utebe insanlara: «Muhammed’in bana yaptığı duadan korkuyorum» dedi, çünkü Peygamber’in (s.a.v)’in her zaman doğru söylediğini biliyordu. Halk Uteb’e: «Hiçbir şeyden korkma» dediler ve sahip oldukları şeylerle etrafını sardılar ve etrafına oturdular. «Seni koruyacağız, merak etme» diye eklediler. Ama birdenbire bir aslan koşarak geldi, onu yakaladı ve parçalara ayırdı. Ey büyük Allah! Böylece Yüce Allah, Reslullah aleyhisselam’a saldırmaya cüret eden bu adama yırtıcı bir hayvanı gönderdi.

Birçoğunuz, fiziksel aşağılanmanın en korkunç vakalarından birinin, Peygamber Efendimiz dünyanın en güzel yerinde yani Kabe’nin yakınında namaz kılarken meydana geldiğini biliyorsunuz. Ebu Cehil de orada ashabıyla birlikte oturuyordu. Bu olaydan kısa bir süre önce Mekke’de bir deve kesildi. Ebu Cehil dedi ki: «Hanginiz gidip bu devenin ve bağırsaklarının getirip Muhammed secdeye vardığında onu sırtına koyar?» Ve en bahtsızları gidip onları getirdi ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem secdedeyken bütün bunları Peygamber’in sırtına koydu. Ve hepsi gülmeye, dalga geçmeye başladılar, o kadar çok güldüler ki birbirlerinin üzerine düşmeye bile başladılar. Bu hadisi rivayet eden Abdullah ibn Mes’ud şöyle demiştir: «Ah, keşke benim o an öyle bir gücüm olsaydı da, bunu Hz. Peygamber aleyhisselam’ın sırtından kaldırabilseydim.»

Abdullah ibn Mesud’un o an hiçbir şekilde yardım edemeyeceğini söylediğini lütfen unutmayın. Günümüz insanlara ibret olsun! Eğer Müslümanlar bir yerde zayıfsa dinden dolayı yapılan zulme fiziki olarak karşılık vermezler. Sabr ederler. Bugün Müslümanların zayıf ve mazlum olduğu bir yerde insanların yaptığı bu değil! Orada bazı müfrezeler veya tugaylar halinde toplanırlar, kendilerine bazı emirler atarlar ve önce polise, sonra başkasına saldırmaya veya bir tür terör saldırısı düzenlemeye başlarlar. Bunu Peygamber Efendimiz’in (s.a.v)’in sünnetinde nereden buldular? Sünnet’te böyle bir şey yok! Neden Abdullah ibn Mesud’dan daha mı cesursunuz? Yoksa Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den daha mı cesursunuz?

Bu iğrençlikleri Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sırtına koydular ve o, insanların kızı Fatıma’ya haber verene kadar secdeye devam etti. O zamanlar henüz küçük bir kızdı. Fatıma gelip babasının sırtından loğusalığı ve bağırsakları aldı, sonra da bu Kureyşlileri tehdit etmeye ve azarlamaya başladı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem secdeden kalktı, sesini yükseltti ve onlara karşı dua etmeye başladı. Allah’a dua ederken bunu üç defa yaparmış, yani üç defa dua etmiştir. Aleyhisselam şöyle dedi:

اللَّهُمَّ عَلَيْكَ بِقُرَيْشٍ، اللَّهُمّ عَلَيْكَ بِقُرَيْشٍ، اللَّهُمَّ عَلَيْكَ بِقُرَيْشٍ

«Allah’ım, Kureyşlileri cezalandır! Allah’ım, Kureyşlileri cezalandır! Allah’ım Kureyşlileri cezalandır!»

Ebu Cehil ve arkadaşları onun sesini duyunca hemen sustular ve gülmeyi kestiler. Onun duasından çok korkmuşlardı. Ve Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, sonra şöyle dedi:

اللَّهُمَّ عَلَيْكَ بِعَمْرِو بْنِ هِشَامٍ، وَعُتْبَةَ بْنِ رَبِيعَةَ، وَشَيْبَةَ بْنِ رَبِيعَةَ، وَالْوَلِيدِ بْنِ عُتْبَةَ، وَأُمَيَّةَ بْنِ خَلَفٍ، وَعُقْبَةَ بْنِ أَبِي مُعَيْطٍ، وَعُمَارَةَ بْنِ الْوَلِيدِ

«Ebu Cehil Bnu Hişam ve Şeybe Bni Rabia’yı, Utbata ibni Rabia’yı, El-Velid ibni Utbata’yı, Ümeyye ibni Halef’i, Ukbete ibni Ebi Muat’ı ve Umarat ibni el-Velid’i cezalandır.»

Yani Peygamber Efendimiz (ﷺ) yedi Kureyş’in isimlerini sıralamış ve ardından şu sözleri söylemiştir: «Allah’ım, kuyu ehlinin peşinden lanet ve azap gelsin.»

Onlara neden «kuyu ehli» dedi? Bu, Yüce Allah’ın bir mucizesi ve işaretiydi! Peygamber Efendimiz aleyhisselam Yüce Allah’ın izniyle onları kuyu halkı olarak adlandırdı, çünkü aşağıdaki olayın daha sonra gerçekleşmesi gerekiyordu. Bu olayı anlatan İbn Mesud şöyle diyor: «Daha sonra Bedir günü yedisinin de öldürüldüğünü, cesetlerinin alınıp sürüklendiğini ve Bedir kuyusuna atıldığını gördüm.» Cenab-ı Hak, peygamberleriyle, hak ehli ile alay edenleri işte böyle cezalandırır.

Başka bir defasında Ebu Cehil halka şöyle dedi: «Muhammed aranızdayken secdeye devam ediyor mu?» İnsanlar «Evet ediyor» dediler. Ebu Cehil şöyle dedi: «Lat ve Uzza’ya yemin ederim ki, eğer onu bir daha secde ederken görürsem, onu alıp boynuna basarım ve yüzünü yere ezerim.» Daha sonra Peygamber Efendimiz’in yanına gitti ve onu namaz kılarken gördü. Ebu Cehil, boynuna basmak için Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e doğru yöneldi ama birdenbire korkuyla ellerini sallayarak geri çekilmeye başladı. İnsanlar ona: «Ne oldu? Ne oldu?»diye sordular. Dedi ki: «Benimle onun arasında ateşli bir hendek, korku ve kanatlar var!» Ve Resulullah ise şöyle dedi: «Eğer bana yaklaşsaydı, melekler onu parçalara ayırırdı.»

Bir gün Peygamber Resulullah namaz kılıyordu ve Ebu Cehil de oradan geçiyordu. Ebu Cehil, Peygamber Efendimiz (s.a.v)’i görünce şöyle dedi: «Muhammed, ben sana namaz kılmayı yasaklamadım mı?» Hz. Peygamber aleyhisselam bu konuda onu kınamaya başladı. Ancak Ebu Cehil şöyle demeye başladı: «Yani beni mi suçluyorsun?» Benim çevrem daha güçlü! Eğer onları çağırırsam…»

Yani yanımdaki grup seninkinden daha büyük ve daha güçlü. Ve unun üzerine daha sonra Yüce Allah şu ayeti indirdi:

فَلۡیَدۡعُ نَادِیَهُ

سَنَدۡعُ ٱلزَّبَانِیَةَ

«O hemen kurultayını çağırsın. Biz de zebânileri çağıracağız!»

Kur’an-ı Kerim, Alak, 96:17-18.

Yani azap meleklerini.

İşte müşriklerden böyle tacizlere Peygamber Efendimiz aleyhisselam katlanmak zorunda kalmıştır. Ve keşke her şey burada bitseydi! Ama hayır, Peygamber Efendimizi öldürmek bile istediler.

Bir gün Peygamber Efendimiz (s.a.v) Kabe’nin yanında namaz kılarken, Ukbe bnu abi Muid adında bir adam onun yanına geldi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i omuzlarından yakalayıp elbisesini boynuna doladı ve onu boğmaya başladı. Sonra Ebu Bekir geldi, Ukbe bnu abi Muid’i omuzlarından tuttu ve onu Hz. Peygamber aleyhisselam’dan uzaklaştırdı ve şöyle dedi:

أَبُو بَكْرٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ يَقُول: أَتَقْتُلُونَ رَجُلًا أَنْ يَقُولَ رَبِّيَ اللَّهُ

«Bir insanı «Rabbim Allah» dediği için mi öldürüyorsunuz? Ve size Rabbinizden apaçık ayetler getirdiği için mi!»

Resulullah tüm bunlara katlanmak zorunda kaldı! Bu nedenle onu takdir edin ve sevin. Bu dini bize tebliğ etmek için onun ve ashabının nelere katlandığını unutmayın.

Mekkelilerin bu zorbalık ve tecavüzleri Peygamber Efendimizi çok üzdü, ancak Yüce Allah, Resuluü teselli etti ve onun kalbini güçlendirdi. Bir gün, Peygamber Efendimiz (s.a.v) Mekkelilerin onu dövdüğü için kanlar içinde üzgün bir şekilde otururken, Cebrail melek ona geldi ve ne olduğunu sordu. Muhammed (ﷺ) olup biteni ona anlattı. Bundan sonra Cebrail şöyle dedi: «Sana bir işaret göstermemi ister misin?» Yani bir teselli olarak. Hz. Peygamber aleyhisselam «evet» dedi. Sonra Cebrail şöyle dedi: «Vadinin diğer tarafındaki şu ağacı görüyor musun. Onu yanına çağır.» Peygamber Efendimiz aleyhisselam bu ağaca seslendi ve birden bu ağaç yerinden çıkıp yürümeye başladı. Yürüdü, yürüdü ve yürüdü, ta ki Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna gelinceye kadar. Cebrail, «Şimdi ona geri gitmesini emret» dedi. Peygamber (s.a.v) bunu emretti ve o da yerine durdu. Sonra Hz. Peygamber aleyhisselam Cebrail’e şöyle dedi:

حَسْبِي

«Bu benim için yeterli.»

Yani, Yüce Allah’tan bir teselli olarak bana yeter.

Bütün bu zorbalıklara rağmen Peygamber Efendimiz aleyhisselam hep affetti. Cenab-ı Hakk’ın emrini yerine getirerek intikamını almadı:

فَٱصۡفَحۡ عَنۡهُمۡ وَقُلۡ سَلَـٰمٌ فَسَوۡفَ یَعۡلَمُونَ

«Onları bırak ve «Sizinle kavgam yok» de. Yakında bilecekler!»

Kur’an-ı Kerim, Zuhruf, 43:89.

Dağ meleği, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e görünerek şöyle dedi: «Ey Allah’ın Resulü, Cenab-ı Hak beni sana gönderdi, eğer istersen bu iki dağı Mekkelilerin üzerine indirir ve onları yok ederim.»

Ancak bu bağışlayıcı, merhametli ve güzel karakterli insan, şöyle cevap vermiştir: «Umarım Allah, onların soyundan, yalnızca Allah’a ibadet eden ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayan kimseler getirir.»

Ey Allah’a çağıranlar! Bu, Cenab-ı Hakk’a seslenen insanın ne kadar sabırlı, ne kadar merhametli, ne kadar affedici olması gerektiği konusunda bize bir ibrettir! Size yapılan baskı ve hakaretlere rağmen bu dine davet yolunda zayıflamayın. Çünkü bu sabır, insanın ebedî dünyada kurtuluşunun teminatlarından biridir.