7. ANNEYE SAYGI. MUTLULUĞUN ANAHTARI

Share

 

Esselamu aleyküm! Değerli izleyicilerimiz, programımızın saygıdeğer konukları. Geçen programımızda sizinle, ana babamıza saygılı olmanın önemi hakkında konuşmaya başladık. Bu konuyla ilgili konuşmaya devam ederken öncelikle Yüce Allah’ın annelere verdiği konuma dokunmak isterim. Muhakkak ki bir annenin itibarı ve hakkı büyüktür, Allah’ın onun için hazırladığı mükâfat büyüktür. Bir gün bir adam Peygamber Efendimiz(sallallahu aleyhi ve sellem)’e şöyle sormuş: «İnsanlar arasında onunla iyi geçinmem konusunda kimin daha fazla hakkı var?» Peygamber, «Annen» diye cevap vermiş. «Peki sonra kim?» sormuş adam. Peygamberimiz, «Annen» diye tekrarlamış. «Ya ondan sonra?» sormuş adam üçüncü kez. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) yine: «Annen!» diye cevap verdi. «Peki ondan sonra kim?» tekrar sormuş adam. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) «Ondan sonra baban» buyurmuş.

Bu hadis bize, yeryüzünde yaşayan tüm insanlar arasında, annenin şefkatli ve saygılı davranışı en çok hak ettiği bildirmektedir. Çocukları tarafından dindar muameleye görme hakkı, babasının hakkından bile daha büyüktür. Babanın çocukları tarafında iyi muamele hakkı çok büyüktür, ancak annenin hakkı bundan üç kat daha büyüktür. Neden? Çünkü onun seniniçin yaptıklarının bedeli paha biçilemez. O, zayıf bir kadın, seni karnında, kendi içinde, yüküyle taşımak zorunda kaldı. Sonra doğumla ilgili tüm acılara katlanmak zorunda kaldı. Sonra beslenmeyle ilgili zorluklar. Rahman ve Rahim olan, Kitabında (Kur’an’da) şöyle der:

ووصینا الإنسان بوالدیھ إحسانا حملتھ أمھ كرھا ووضعتھ كرھا وحملھ وفصالھ ثلاثون شھر ا

«Biz insana anne babasına en güzel şekilde davranmasını önemle emrettik. Çünkü annesi onu nice zahmetlere katlanarak karnında taşımış ve nice güçlüklerle doğurmuştur. Çocuğun ana karnında taşınması ve sütten kesilmesi otuz ay sürer.»

(Kur’an-ı Kerim; Ahkâf, 46:15)

Kuran’ın bu güzel ayeti, bir annenin, birinin diğerinden daha zor olan tüm bu aşamalardan geçmesi gerektiğini söyler. Karnına kocasından bir damla düştüğü andan itibaren sıkıntıları başlar ve sadece Allah’ın bildiği zorluklara katlanmak zorundadır. Hamileliğin ilk aylarının ıstırabından, ardından son aylarda taşımanın zorluğundan geçmesi gerekiyor. Bundan sonra doğum ızdırabı başlar. Bu durumda anne yaşamla ölüm arasındadır ve çocuğunu doğururken ölme ihtimali büyüktür.

Ardından, gücünün çoğunu alan zor beslenme aşaması gelir. Bütün bunlardan sonra, babasıyla birlikte çocukların terbiyesine ve yetiştirilmesine katılır. Allah büyük! Anne tüm bunları senin için yapar, bir an bile kendini düşünmez, hastalıklarını, inanılmaz yorgunluğunu, açlığını unutur ve aynı zamanda kimseden bir ücret veya ödül beklemez. Yüreğine Yüce Allah’ın yerleştirdiği büyük şefkat ve acıma duygusuyla senin iyiliğin için özveriyle çalışır.

Bir anne hayatı boyunca yorulmadan çocuklarına bakar, hasta olduklarında onlarla ilgilenir, kendilerini kötü hissettiklerinde acı çeker ve endişelenir. Seni yıkarken ve kirli çamaşırlarınızı yıkarken hiç tiksinmedi hoş olmayan kokular ve hoş olmayan görüntüler onu rahatsız etmedi. Uyuyasın diye uyumadı, sen mutlu ol diye mutsuz oldu, kendini zevkten, huzurdan senin uğrunda mahrum etti. Seninle ilgili tüm düşünceleri, tüm endişeleri ve endişeleri senin etrafında dönüyor. Hayatının en çok beklenen günü, senin olgunlaştığın ve kocaman bir insan olduğun gündü.

Kendini kötü hissettiğinde o da kötü hisseder; sen mutlu olduğunda o da mutludur. Ey anne yüreği! Onun gibisi var mı? Şaşırtıcı ve takdire şayan çünkü asla yalan söylemez. Bir annenin yüreği, Yüce Allah tarafından çocuğuna neler olduğunu hissetmek için inanılmaz bir yetenekle donatılmıştır. Allah’ım! Oğluna veya kızına bir şey olursa, kalbi ona söyler. Bir annenin kalbi yalan söylemez!

Bir gün bir adam annesini sırtına alarak Kâbe’nin etrafında bir gezintitavaf- yapmaya başlamış. (Tek Allah’a ibadet etmek için yeryüzündeki bu ilk mabet olan Kâbe’nin yedi kat turunun, Yüce Yaratıcı’ya ibadet türlerinden biri olduğunu ve Hac ve Umre’yi oluşturan ritüellerden biri olduğunu biliyoruz). Bu adam, annesini Kâbe’nin etrafında yedi kez dolaştırmış ve sonra Allah ondan râzı olsun, İbn Abbâs’ın yanına giderek: «Sence anneme karşı vazifemi yerine getirdi mi acaba? İyiliklerinin karşılığını verebildim mi?» Peki İbni Abbas ona ne dedi? İbni Abbas, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in büyük sahabelerinden biri ve amcası Abbas’ın oğludur. En derin din bilgisi- Kuran ve Sünnet- sayesinde «Kur’an’ın tercümanı» ve «İslam ümmetinin bilgilisi» gibi isimler almıştır. Peki İbn Abbas, annesine karşı vazifesini yerine getirip getirmediğini soran adama ne dedi? «Doğum sancıları sırasında yaşadığı ağrı nöbetlerinin bir tanesini bile ona ödemedin!» dedi. Yüce Allah’ım!

Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) büyük torunu Ali ibn Hüseyin, Müslümanlar arasında çok saygı gören ve onlar arasında çok onurlu bir konuma sahip biriymiş. Bir keresinde kendisine: «Sen salih ve takvalı insanlardan birisin. Ama nedense annenle aynı sofrada yemek yemiyorsun. Sorun ne?» diye sormuşlar. Ali ibn Hüseyin cevap vermiş: «Korkarım, korkarım ki, gözüne düşen, beğendiği lokmayı alırım ve bilmeden onu yiyip, istemeden anama saygısızlık etmiş olurum.» Seleflerimizin ne kadar doğru ve Tanrı’dan korkan olduklarını görün!

Bunlardan bir diğeri Hayva ibn Şureih. Kendisi, müslümanların önde gelen imamlarından ve önde gelen din uzmanlarından biridir. İnsanların kendisinden din öğrenmek ve sorularına cevap almak için geldikleri insandır. Öyle olurdu ki ders vermek için tam oturduğu ve öğrenciler etrafını sardığı an annesinin sesi duyulurdu: «Ey Hayva! Kalk ve tavukları tahılla ver!»- ve bu büyük imam dersini yarıda keserek, kalkar ve annesinin isteğini yerine getirirdi. İslam’ı bilen ve anlayan insanlar böyle davranırlardı.

Büyük Allah’ım! Biraz olsun onlar gibi miyiz!

Bu annelerin konumudur. Onlara hürmet etmek, mümkün olan tüm özeni göstermek, onları üzecek veya moralini bozacak hiçbir şey söylememek veya yapmamakla yükümlüyüz. Allah’ın onları koyduğu yer büyüktür. Ancak bu, babalarımıza karşı sorumluluklarımızı unutabileceğimiz anlamına gelmez. Babanın bizim üzerimizdeki hakları da çok büyük. O, bir baba olarak sizlerin ve kardeşlerinizin mutluluğu, güvenliği ve esenliği için yorulmadan çalışmak, çok zorluklara göğüs germek, sizi ve kardeşlerinizi yetiştirmek ve eğitmek için çok çalışmak zorundaydı. Ne sıklıkta basit yiyecekler yedi, kaba ve ucuz giysiler giydi, böylece ihtiyaç duymadan ve kederlenmeden yaşadınız. Ne sıklıkla birinden hoş olmayan ve kaba sözler, bir işi yapmak için dinlemek zorunda kaldı, belki borçlandı ve acı bir şekilde aşağılanmaya maruz kaldı- bunların hepsi sizin, çocuklar, huzurlu ve mutlu yaşamınız için. Ve bundan haberin bile yoktu. Uyudun, yedin, zıpladın, oynadın, onun yaşadığı zorluklardan habersiz.

Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in kendisinden pek çok hadis rivayet eden meşhur sahabisi Ebû Hüreyre (r.a.), bir adamın arkasından yürüyen bir adam görmüş. Öndekine sormuş: «Arkanızda yürüyen bu kişi kim?» «Bu benim babam» diye yanıtlamış. Bunun üzerine Ebu Hureyre ona: «Ona (saygıdan dolayı) adıyla hitap etme ve o, oturmadan onun önüne oturma ve onun önüne geçme!» demiş.

Bir kimse babasının önünden geçerse ona saygısızlık etmiş olur. Oğul babasının yolundan bir engeli kaldırmak istediğinde bir istisnadır- o zaman babayı atlar ve yolundakileri kaldırır. Ve bir babaya ismiyle hitap edilmez, ona «Baba!», «Papa!», «Ata», «Abati!» demen gerekir. – Her dilin babaya saygılı bir hitap şekli vardır.

Sevgili kardeşlerim! Ana-babayı incitmek, onlara saygısızlık etmek, onlara bakmayı reddetmek en büyük günahlardan biridir. Anne ve babasına saygı göstermeyen kimse, bunun cezasını ebedî dünyada, ölümünden sonra tatmadan önce, bu dünyada mutlaka görecektir. Anne babana kötü davranırsan bedelini mutlaka ödersin. Bu, bu hayatta sizden tahsil edilecek bir borçtur. Ahiret hesabı gerçekleşmeden önce, anaya babaya söylediklerinin ve onlara karşı yapılan kötü işlerin acı meyvelerini göreceksin. Herkes korksun, anne babasına gerektiği gibi davranmayan herkes korksun- Allah her şeyi görür, duyar ve hiçbir şeyi unutmaz! Allah’tan korkun ve ana-babanızın sizden tek bir saygısız söz işitmelerine izin vermeyin. Hele yaşlılık çağına geldiklerinde, kendilerini koruyamadıklarında ve kendilerine bakamadıklarında, çocuk gibi olduklarında, bırakın daha kötüsünü yapmayı, onlara «Öf!» demeye bile cesaret etmeyin.

Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur:

وعقوق الوالدین وقتل النفس والیمین الغموس الكبائر الإشراك با

«En büyük günahlar, Allah’tan başkasına ibadet etmek, anababaya saygısızlık etmek, insan öldürmek ve bir kimsenin malına sahip olmak için yalan yere yemin etmektir.»

(el-Buhari 6675)

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bir gün ashabına hitaben: «En büyük günahlardan biri, anne ve babasını azarlamasıdır.» İnsanlar şaşkınlıkla sordular: «Bir kişinin anne babasını azarlaması mümkün mü?!» (bakın sahebeler buna şaşırmışlar, onlar için böyle bir şey düşünülemezmiş, ancak şimdi ne yazık ki öyle değil). Peygamber Efendimiz, «Evet» buyurmuş: «Eğer bir adamın babasına söverse ve o da onun babasına söverse veya bir kimsenin annesine söverse ve karşılığında kendisinin anasına söverlerse.»

Muhakkak ki Allah, ana-babasıyla arasını keser ve onlara hürmet etmezse, insanın ölümünü çabuklaştırır- Allah onu ahirette çabuk cezalandırmak için ölümünü çabuklaştırır. Anne ve babasına iyi davranan kişinin Allah da ömrünü uzatır ki bu kişi daha çok iyilik yapsın. Ebeveynlerinizle iyi bir ilişkinin önemli parçalarından biri, ihtiyaçları olduğunda onları desteklemektir.

Ana baba tarafından edilen bedduadan sakının. Çünkü anne babanın çocuklarına karşı duaları Allah tarafından kabul edilir. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) der ki:

ثلاث دعوات مستجابات لا شك فیھن: دعوة الوالد على ولده، ودعوة المسافر، ودعوة المظلوم

«Şu üç duâ vardır ki, hiç şüphe yok kabul edilir: Mazlumun duası, misafirin duası, babanın çocuklarına dûâsı.»

(el-Buhari, Edeb-ül-Mufrad, 32’de rivayet etmiştir; at-Tirmizi, 1905; Ebu Davud, 3862; El-Albani, 2741 Sahih-i Tirmizî’de onu doğru olarak nitelendirdi)

Anne ve babasına zulmeden kimse, Allah’ın kıyamet gününde yüzüne bakmaması ve onu cennete sokmaması ile cezalandırılacaktır. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) der ki:

ثلاثة لا ینظر لله إلیھم یوم القیامة: العاق لوالدیھ، ومدمن الخمر، والمنان عطاءه، وثلاثة لا یدخلون الجنة: العاق لوالدیھ، والدیّوث والرّجلة

«Kıyamet günü Allah üç kişiye bakmaz: Ana-babasına zulmeden, içki içen ve sadaka veripte bundan dolayı kınaması. Ve Allah, üçünü cennete sokmaz: «Ana babasına saygısızlık edeni, pezevenki ve erkeğe benzeyen kadını.»

(En-Nesai, 2562; Ahmet, 5372; el-Albani, es-silsilatu es-sahiha, 674’te onu doğru olarak nitelendirdi).

Sevgili kardeşim, sevgili kardeşim! Her birimiz, ebeveynlerin yüksek yeri hakkında tüm bu güzel sözleri söyledikten sonra, her birimiz kendimize bakalım ve kendimize şu soruyu soralım: peki biz ebeveynlerimiz ile nasıl bir ilişki içindeyiz: haklarına saygı duyuyor muyuz ve onlara iyi davranıyor muyuz? Sevecen bir şekilde mi davranıyoruz yoksa onlara karşı kendi sorumluluklarımızı ihmal mi ediyoruz? Eğer ikincisi ise, Allah’tan mağfiret dilesin, pişmanlık ve tövbe gözyaşları döksün, anne ve babadan geçmiş suçlar için af dilesin ve onlara iyilik etmeye başlasın, onlara iyi baksın, onların hoşnutluğu için çaba göstersin; onları mutlu etmeye çalışsın. Önlerinde tevazu kanadıyla eğilsin, isteklerini yerine getirsin ve ihtiyaçlarını karşılasın. Eğer yaşıyorlarsa… Eğer öldülerse onlar için dua edin, onlar için Allah’tan rahmet, cennet ve mağfiret dileyin ve yakınlarına iyi davranın.

Bütün bunları zaten yapıyorsanız bile, Allah’a şükredin ve yapmaya devam edin. Çok geç olmadan Cenneti kazanmak için ebeveynlerin varlığını kullanın.

Seleflerden biri, annesinin cenazesinden sonra acı bir şekilde ağlamaya başlamış. «Neden bu kadar çok ağlıyorsun?» diye ona sormuşlar. «Nasıl ağlamayayım, çünkü önümden cennetin kapılarından biri kapandı!» buyurmuş.

Allah’ım hepimizi ve anne babamızı bağışla. Merhamet et onlara, çünkü biz küçükken bizi onlar büyüttüler! Amin

Esselamu aleyküm sevgili izleyiciler!