Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in görünüşüne gelince, gerçekten çok güzel, kusursuz bir görünüme sahipti. Gerçekten o, hem ahlaken hem de zahiren insanların en hayırlısıdır.
Görünüşünde bir tek kusur bile olsaydı, düşmanları bunu mutlaka alay konusu yaparlardı. Onun görünüşü ya da ahlakı ile ilgili sataşacak tek bir sebep bulamadıkları gerçeği, onun içsel ve fiziksel görünümünün kusursuzluğunun bir kanıtıdır.
Sahabeleri Peygamber Efendimiz aleyhisselam’ın görünüşünü nasıl tarif etmişler??
Enes bnu Malik anlatıyor:
كَانَ رَسُولُ الله صَلَّى الله عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَيْسَ بِالطَّوِيلِ الْبَائِنِ وَلَا بِالْقَصِيرِ، وَلَيْسَ بِالْأَبْيَضِ الْأَمْهَقِ وَلَا بِالْآدَمِ
«Peygamberimiz çok uzun değildi ama kısa boylu da değildi. Ve teni ne beyaz ne de fazla esmerdi»
Yani orta boydan biraz daha uzun. Ve soluk beyaz tenli değil, yani cildi beyazdı ama soluk değildi ve aynı zamanda esmer de değildi.
Enes anlatıyor:
وَلَا بِالْجَعْدِ الْقَطَطِ وَلَا بِالسَّبِطِ
«Saçları ne kıvırcık ne de düzdü»
Saçları ince bukleli kıvırcık değildi ama düz de değildi yani saçları dalgalıydı.
بَعَثَهُ الله عَلَى رَأْسِ أَرْبَعِينَ سَنَةً، فَأَقَامَ بِمَكَّةَ عَشْرَ سِنِينَ، وَبِالْمَدِينَةِ عَشْرَ سِنِينَ،
«Allah da onu insanlığa bir Peygamber (s.a.v) olarak gönderdi. Cenab-ı Hak onu kırk yaşında gönderdi ve on yıl Mekke’de kaldı.»
Enes, Allah ondan razı olsun, yaklaşık olarak söylüyor, çünkü aslında Muhammed aleyhisselam peygamber ve elçi olarak Mekke’de on üç yıl, Medine’de ise on yıl kaldı.
وَتَوَفَّاهُ الله عَلَى رَأْسِ سِتِّينَ سَنَةً، وَلَيْسَ فِي رَأْسِهِ وَلِحْيَتِهِ عِشْرُونَ شَعْرَةً بَيْضَاءَ
«Altmış yaşına geldiğinde Allah onu hakkı huzuruna kavuşturdu ve o an ne saçında, ne de sakalında yirmiden fazla ak yoktu. Ve harika bir vücudu vardı.»
Rivayeten Buhari (3548), Müslim (2347).
Yani Cenab-ı Hak, Peygamberine uyumlu ve güzel bir görünüm, orantılı vücut hediye etmiştir. Başka bir deyişle, ona tüm erdemleri bünyesinde barındıran mükemmel bir insan formu bahşetmiştir.
Bera bnu Azib (Allah ondan razı olsun) isimli bir başka sahabe, Peygamber Efendimiz (s.a.v)’i şöyle tarif etmiştir:
كَانَ رَسُولُ الله صَلَّى الله عَلَيْهِ وَسَلَّمَ رَجُلًا مَرْبُوعًا، بَعِيدَ مَا بَيْنَ الْمَنْكِبَيْنِ، عَظِيمَ الْجُمَّةِ إِلَى شَحْمَةِ أُذُنَيْهِ
«Orta boylu, geniş omuzlu, kulak memelerine kadar uzanan gür saçları olan bir adamdı.»
Hadisin diğer versiyonları, Peygamberimiz aleyhisselamın saçlarının kulaklarla omuzlar arasındaki mesafenin ortasına, bazen de omuzlara ulaştığını söylüyor.
Bu ne anlama gelebilir? Din insanları bu saçın belki de ön kısmı kulak memelerine, arka kısmının ise omuz hizasına kadar ulaşabileceğini düşünüyor. Ya da belki farklı zamanlarda Peygamber Efendimiz’in saçlarının uzunluğu farklıydı. Yani bazen saçlarını kesiyordu ve kulak memelerine kadar çıkıyordu, bazen de daha aşağıda omuzlarına kadar uzanıyordu.
Sonra Bara bnu Azib diyor ki:
عَلَيْهِ حُلَّةٌ حَمْرَاءُ
«Üzerinde cübbe vardı».
Yani Peygamber Efendimiz (ﷺ) iki parçadan oluşan, kırmızılı i bir elbise giyiyordu.
مَا رَأَيْتُ شَيْئًا قَطُّ أَحْسَنَ مِنْهُ صَلَّى الله عَلَيْهِ وَسَلَّمَ.
«Şimdiye kadar ondan daha güzel hiçbir şey görmedim.»
Rivayeten Müslim (2337).
Dikkat ederseniz «…hiç kimse…» demiyor, bunun yerine «…hiçbir şey…» diyor. Yani Bara bnu Azib görebildiği tüm yaradılışlar arasında Peygamber Efendimiz (s.a.v)’den daha güzel bir şey görmediğini belirtiyor.
Peygamber Efendimiz aleyhisellamın kuzeni ve damadı Ali de onu şöyle tarif eder.
كَانَ رَسُولُ الله صَلَّى الله عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ضَخْمَ الرَّأْسِ، عَظِيمَ الْعَيْنَيْنِ، هَدِبَ الْأَشْفَارِ، مُشْرَبَ الْعَيْنِ بِحُمْرَةٍ، كَثَّ اللِّحْيَةِ ، أَزْهَرَ اللَّوْنِ، إِذَا مَشَى تَكَفَّأَ ، كَأَنَّمَا يَمْشِي فِي صُعُدٍ ، وَإِذَا الْتَفَتَ الْتَفَتَ جَمِيعًا، شَثْنَ الْكَفَّيْنِ وَالْقَدَمَيْنِ.
Biraz büyük bir kafasının, iri gözlerinin ve uzun kirpiklerinin olduğunu söyledi. Gözlerin sklerası hafif pembemsi bir renk tonuna sahipti ve sakalı kalındı. Pembemsi bir renk tonuna sahip beyaz bir cildi vardı ve sanki bir tepeden iniyormuş gibi yürüyordu.
Ahmad tarafından rivayet edilmiştir (684).
Yani ayaklarını yerden kaldırırken hafif ve sağlam bir yürüyüşü vardı. Bazıları zanneder ki salih bir insan, ayaklarını sürüyerek, başını öne eğerek, omuzlarını sıkarak yürür. Bunu nereden çıkarırlar? Peygamber Efendimiz aleyhisselam ayaklarını kaldırarak özgürce ve güvenle yürürdü. Aynı zamanda yürüyüşü kibirli değildi, çünkü kibirli insanlar genelde ayaklarını yerden kaldırmazlar, bunun yerine kendilerini önemsedikleri için onları yerde sürüklerler.
Ali (Allah ondan razı olsun), Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) bütün vücudunu bir kişiye doğru çevirdiğini ve böylece ona saygı gösterdiğini belirtirdi.
Ve ayrıca Peygamber Efendimiz’in (s.a.v)’in büyük elleri, ayakları ve büyük eklemleri vardı.
Bu ne anlama geliyor? Peygamber Efendimiz (ﷺ)’in kuvvetli fiziğine, Cenab-ı Hakk’ın ona kuvvetli ve güçlü bir vücut bahşettiğine işaret eder.
Ali ayrıca göğsünden karnına kadar narin, ince bir kıl şeridinin bulunduğunu anlatırdı. Yani vücudu bol miktarda kılla kaplı değildi, sadece göğüsten mideye kadar uzun bir şerit vardı. Ve en sonunda Ali şöyle dedi: «Ne ondan önce ne de ondan sonra onun gibisini görmedim.»
Bera bnu Azib’e soruldu: «Peygamber Efendimiz’in yüzü kılıç gibi miydi?» Cevap verdi: «Hayır. Bir ay gibiydi!» Bilim adamları, öncelikle yüzünün ışıkla parladığı ve ikinci olarak ne uzun ne de tamamen yuvarlak olduğu sonucuna vardı.
Sahabelerden en son hangisinin öldüğünü biliyor musun? Adamın adı Ebu Tufeyl’di. Ebu Tufeyl bir keresinde şöyle demişti:
عَنْ أَبِي الطُّفَيْلِ ، قَالَ : رَأَيْتُ رَسُولَ الله صَلَّى الله عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَمَا عَلَى وَجْهِ الْأَرْضِ رَجُلٌ رَآهُ غَيْرِي، قَالَ : فَقُلْتُ لَهُ : فَكَيْفَ رَأَيْتَهُ ؟ قَالَ : كَانَ أَبْيَضَ مَلِيحًا مُقَصَّدًا .
«Allah’ın Resulü’nü aleyhisselamı gördüm. Bugün yeryüzünde benden başka Peygamber (ﷺ)’i gören kimse kalmamıştır.» İnsanlar ona: «Allah’ın Resulü’nü nasıl gördün?» O da şu cevabı verdi: «Beyazdı, yakışıklıydı ve (fiziği itibariyle) ölçülüydü.»
Müslim tarafından rivayet edilmiştir (2340).
Yani Peygamber Efendimiz (ﷺ) ortalama, uyumlu bir fiziğe sahipti. Şişman değildi, zayıf değildi, çok uzun değildi ve kısa da değildi.
Ka’b bnu Malik, Peygamber Efendimiz (ﷺ) hakkında şunları anlattı:
قَالَ : فَلَمَّا سَلَّمْتُ عَلَى رَسُولِ الله صَلَّى الله عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، وَهُوَ يَبْرُقُ وَجْهُهُ مِنَ السُّرُورِ، وَكَانَ رَسُولُ الله صَلَّى الله عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِذَا سُرَّ اسْتَنَارَ وَجْهُهُ حَتَّى كَأَنَّهُ قِطْعَةُ قَمَرٍ، وَكُنَّا نَعْرِفُ ذَلِكَ مِنْهُ.
«Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e selam verdim ve o an yüzü sevinçten parlıyordu… Peygamberimiz sevindiği zaman yüzü sanki ayın bir parçası gibi nurla parlıyordu. Bu işaretle insanlar Peygamber Efendimiz’in (sallalahu aleyhi ve sellem)’in sevindiğini anlayabilirlerdi.»
El- Buhari tarafından rivayet edilmiştir (3556).
Ancak bu, bazı sapkınların söylediği gibi onun fiziki ışık yaydığı anlamına gelmez. Yürürken ondan öyle bir ışık yayıldığını ve gölgesinin bile düşmediğini söylüyorlar. Bu yanlış! Bu, ondan yayılan manevi ışığın anlamında söylenmiştir. Yoksa Hz. Peygamber Efendimiz’in eşi Ayşa neden geceleyin onu bulmaya çalışsın ki?! Geceleri onu yakınında bulamayınca karanlıkta eliyle etrafı yoklayıp onu aramaya başladığını anlatırdı.
Ve son olarak Ebu Said el-Hudri’nin Peygamber Efendimiz ﷺ hakkındaki sözleri. Der ki:
كَانَ رَسُولُ الله صَلَّى الله عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَشَدَّ حَيَاءً مِنَ الْعَذْرَاءِ فِي خِدْرِهَا، وَكَانَ إِذَا كَرِهَ شَيْئًا عَرَفْنَاهُ فِي وَجْهِهِ.
«Peygamber, paravanın arkasında, perde arkasında duran masum bir kızdan daha utangaçtı. Ve eğer bir şeyden hoşlanmadıysa, bunu yüz ifadesinden anladık».
Müslim tarafından rivayet edilmiştir (2320).
Asla bağırmaz, tartışmazdı.
Bahsedeceğimiz son şey ise Peygamber Efendimiz’in (ﷺ) isimleridir.
Cübeyr bin Mu’tim’den rivayeten Allahın Rasülü (s.a.v) şöyle buyurmuş:
قَالَ رَسُولُ الله صَلَّى الله عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : « لِي خَمْسَةُ أَسْمَاءٍ : أَنَا مُحَمَّدٌ، وَأَحْمَدُ، وَأَنَا الْمَاحِي الَّذِي يَمْحُو الله بِيَ الْكُفْرَ، وَأَنَا الْحَاشِرُ الَّذِي يُحْشَرُ النَّاسُ عَلَى قَدَمِي ، وَأَنَا الْعَاقِبُ «.
«Beş ismim var. Ben Muhammed’im, ben Ahmed’im ve ben el-mahi’yim; Allah’ın kendisi aracılığıyla küfrü sildiği ve ben el-haşir’im; toplayıcıyım; çünkü insanlar kıyamet günü ondan sonra toplanacaklardır, ve ben el-akib’im – tamamlayıcı, çünkü son peygamberdir.»
El-Buhari tarafından rivayet edilmiştir (3532).
Ebu Musa el-A’şari diyor ki:
كَانَ رَسُولُ الله صَلَّى الله عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يُسَمِّي لَنَا نَفْسَهُ أَسْمَاءً، فَقَالَ : « أَنَا مُحَمَّدٌ، وَأَحْمَدُ، وَالْمُقَفِّي، وَالْحَاشِرُ، وَنَبِيُّ التَّوْبَةِ، وَنَبِيُّ الرَّحْمَةِ «.
«Peygamber Efendimiz aleyhisselam bize isimlerini anlattı ve şöyle dedi: «Ben Muhammed’im ve ben Mukaffi’yim…»
Bu, Peygamber Efendimiz (ﷺ)’in diğer adıdır, yani «takip eden» anlamına gelir, yani o, bütün peygamberlere ve elçilere uyar ve Allah’ın peygamberleri ve elçileri silsilesini tamamlar. «…ve ben el-Haşir’im», yani toplayıcıyım. «…ve ben nebiy arrahma’yım», yani ben Cenab-ı Hakk’ın insanların rahmeti olarak kadınların rahmeti peygamberliğim. «…ve ben nebiy ettövbeyim», yani tövbe peygamberiyim, çünkü Cenab-ı Hak onu insanlara tövbeyle dönmeleri için göndermiştir.
Bazı İslam alimleri, Yüce Yaradan tarafından Kur’an’da tarif edilenleri Peygamber Efendimiz aleyhisselam’ın isimleri olarak eklerler. «Rassul nebi ümmi» yani okuma-yazma bilmeyen elçi ve peygamber.» «Şahit» şahittir, «mübeşşir» müjde verendir, «nazir» öğüt verendir, «dain illa-Lla biiznihi» Allah’ın izniyle Allah’a çağırandır, «sirajin münir» ışık saçan, «raufur rahim» sempati duyan, merhametli, «muzakkir» – hatırlatıcı, «ar-rahma» – merhamet, «en-ni’ma» – hediye, «el-hadi» – insanları doğru yola ileten, «el-amiin» – güvenilir, «el-müddessir, el-müzammil» – sarılmış, giysilere sarılmış.
Bu isimlerin yanı sıra O’nun isimlerine de «el-muhtar» – seçilmiş kişi, «mustafa» – seçilmiş kişi, «eş-Şaffi» – kıyamet gününde yaratılışa şefaat eden», «el- Mushaffa» – dileği kabul edilen, «es-sadıkül mesduk» – yalnızca hakkı vahiy olarak alan doğru kişi.
Son yorumlar