İSLAM TERÖRE KARŞI -1 BÖLÜM

Share

 

Ey Allah’ın kulları! Geçen gün Fransa’da meydana gelen olay yüreklerimizi yaktı. Bu olay Müslüman ülkelerde çok kez yaşanmış ve masum canlar kurban edilmiştir.

Bu tür eylemler bir suç ve yeryüzünde bir tür bozgunculuk olarak kabul edilir. Bu eylemler İslam’ın saf dinine, hedeflerine, hikmetli ve doğru hükümlerine, saygıdeğer kurallarına ve ahlaki standartlarına aykırıdır.

Bu suçun ciddiyetinin ve İslam’ın bu suç karşısındaki tutumunun açıklanması.

1 – İslam adaleti (adl), ihsanı (ihsan), merhameti (rahma) emreder ve çirkin fiilleri (münker) ve haksız yere tecavüzü (bağy) yasaklar. Allah (Azze ve Celle) Kur’an’da bunları söylüyor:

إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإحْسَانِ وَإِيتَاءِ ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

‘’Şüphesiz ki Allah adâletli davranmayı, iyilik yapmayı ve akrabayı görüp gözetmeyi emreder. Her türlü hayâsızlığı, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Düşünüp ders almanız için size böyle öğüt verir.’’

Kur’an, Nahl Suresi, 16:90

İşlenen bu suçta ne adalet, ne iyilik ne de merhamet (rahma) vardır. Bu sadece kınanacak bir eylem, bir haddi aşma ve bir suçtur.

İslam tamamen adalettir, tamamen verilen sözlerin yerine getirilmesi, sadakat ve güvenilirliktir! İslam’da zulme karşı adaletin dışına çıkan hiçbir şey olamaz. Eğer bir şey adaletin dışına çıkıp zulme ve haksızlığa doğru gidiyorsa, onun İslam’la hiçbir alakası yoktur. İslam’ın bununla hiçbir ilgisi yoktur! Bu, her Müslümanın kınaması gereken kınanacak bir suçtur!

Eğer bir şey bir sözleşmenin, sözün, güvenin ve dürüstlüğün ötesine geçerek hainliğe ve ihanete dönüşmüşse, bunun da İslam’la hiçbir alakası yoktur. Yakın zamanda Fransa’da yaşananlar, Müslüman olduklarını iddia eden bazı kişiler tarafından gerçekleştirilen cinayetler ve bombalamalar da böyledir. Kendileri Müslüman olduklarını iddia etseler de bu saf dinin emir ve kurallarına (hukm) uymamaktadırlar. Allah’ın (Aziz ve Celil olan) Kitabının ve Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) Sünnetinin yolunu takip etmezler. Bu toplumun (ümmetin) salih seleflerinin (selef-i salih) sözlerine ve âlimlerin dini görüşlerine (fetvalarına) hiçbir önem ve ağırlık vermezler. Dolayısıyla bu patlamaların ve cinayetlerin bir suç, adaletsizlik ve ihanet olduğundan hiçbir şüphemiz yok. Ve adaletin zorunlu bir emir (vacip) olduğu konusunda hiç kimsenin şüphesi olmamalı. İslam, kişinin sevdiklerine olduğu kadar sevmediklerine karşı da adil olması gerektiği konusunda ısrar eder. Allah (Azze ve Celle) şöyle buyurur:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُونُوا قَوَّامِينَ لِلَّهِ شُهَدَاءَ بِالْقِسْطِ وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَى أَلَّا تَعْدِلُوا اعْدِلُوا هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى وَاتَّقُوا اللَّهَ

‘’Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan ve adâletle şâhitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz öfke, sakın sizi adâletsiz davranmaya sevketmesin! Adâletli olun; takvâya en uygunu, en yakışanı budur.’’

Kur’an, Maide Suresi, 5:8

2 – İslam, helal sınırlarını aşmayı (i’tida) ve haksızlığı (zulm) yasaklar. Yüce Allah şöyle buyurur:

وَلا تَعْتَدُوا إِنَّ اللَّهَ لا يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ

“…Haddi de aşmayın; çünkü Allah haddi aşanları sevmez.”

Kur’an, Maide Suresi, 5:87

Sahih bir hadiste şöyle buyrulur: “Yüce Allah şöyle buyurur:

يَا عِبَادي، إنِّي حَرَّمْتُ الظُلْمَ عَلَى نَفْسي وَجَعَلْتُهُ بيْنَكم مُحَرَّماً فَلا تَظَالَمُوا

“Ey kullarım! Ben zulmü kendime haram kıldım ve aranızda da haram kıldım; öyleyse birbirinize zulmetmeyin.”

Müslim (2577)

Burada tartışılan eylemler tamamen sınırların aşılması ve adaletsizlik üzerine inşa edilmiştir.

3 – İslam, yeryüzünde fesat ve bozgunculuk çıkarmayı haram kılmıştır. Yüce Allah buyuruyor:

وَاللَّهُ لا يُحِبُّ الْفَسَادَ

“…Şüphe yok ki Allah, bozguncuları sevmez”

Kur’an, Kasas Suresi, 28:77

Allah (azze ve celle) şöyle de buyurur:

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ لا تُفْسِدُوا فِي الأرْضِ قَالُوا إِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ

‘’Onlara: “Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın!” dendiği zaman, “Hayır! Biz ancak ıslah edicileriz” derler.’’

Kuran, Bakara Suresi, 2:11

Yapılan eylemler, kötülüğü yaymanın ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmanın en kötü türlerinden biridir.

4 – İslam büyük kurallarla gelmiştir, bunlardan biri de zararın ortadan kaldırılması ve kaçınılmasıdır. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

لَا ضَرَرَ وَلَا ضِرَارَ

“Zarar yoktur ve karşılıklı zarar da yoktur.”

İbn Mace (2341) ve Darekutni (4/228)

İşlenen suçlar tamamen İslam’a ve Müslümanlara zarar vermek üzerine planlanmıştır.

5 – İslam’ın bir başka kuralı da insanlara fayda sağlamaktır. Peki bu yapılanlar hangi faydayı içeriyor? Fayda değil, sadece hesapsız zarar!

6 – Hiç şüphe yok ki bu yapılanlar, öldürülmemesi gerekenlerin öldürülmesidir. Kâfirlerden Müslümanlarla savaşmayan kimselerin öldürülmesi, savaş ve çatışmanın olduğu bir bölgede olsalar bile caiz değildir. Yani, Müslümanlarla savaşmaktan hariç tutulan kadınlar, çocuklar, çaresizler, engelliler veya evleriyle meşgul olan ve herhangi bir şekilde savaşa katılmayan köylüler gibi insanlar varsa, İslam, savaş ve savaşın olduğu topraklarda bile onları öldürmeyi yasaklar. Özellikle de bu topraklar savaşın olmadığı topraklarsa, o zaman bu tür bir öldürme daha da ağır bir suç olarak kabul edilir. İslam masum canlara ve ruhlara tecavüzü yasaklamıştır. Allah (Azze ve Celle) şöyle buyurmaktadır:

وَلا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلا بِالْحَقِّ

‘’Allah’ın haram kıldığı cana kıymayın.’’

Kur’an, İsra Suresi, 17:33

7 – İslam, özellikle kadınların, çocukların ve yaşlıların öldürülmesini yasaklar. Büreyde’den nakledilen bir hadiste, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in askeri liderlere talimat verirken şöyle buyurduğu bildirilmektedir:

لاَ تَقْتُلُوا وَلِيدًا

“Çocukları öldürmeyin!”

Ebu Davud (2613)

İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)’dan da rivayet edilmiştir:

وُجِدَتْ فِي بَعْضِ مَغَازِي رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَقْتُولَةً، فَأَنْكَرَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ذَلِكَ، وَنَهَى عَنْ قَتْلِ النِّسَاءِ وَالصِّبْيَانِ

“Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in seferlerinden birinde bir kadın öldürülmüş olarak bulundu. Bunun üzerine Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) kadın ve çocukların öldürülmesini yasaklayan bir emir yayınladı.”

Buhari (3014, 3015) ve Müslim (1744)

Bu hadisin bazı rivayetlerinde Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in, insanların cesedi etrafında toplandığı öldürülmüş bir kadını gördükten sonra onlara yaklaştığı ve şöyle buyurduğu nakledilmektedir:

مَا كَانَتْ هَذِهِ تُقَاتِلُ فِيمَنْ يُقَاتِلُ‏

“O savaşmadı, neden öldürüldü?”

İbn Mace (2842). Bkz. ‘’as-Sahihah’’ (708)

Enes İbni Malik (radıyallahu anh)’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

لاَ تَقْتُلُوا شَيْخًا فَانِيًا وَلاَ طِفْلاً وَلاَ صَغِيرًا وَلاَ امْرَأَةً

“Yaşlıları, küçük çocukları ve kadınlarıöldürmeyin!”

Ebu Davud (2614)

Bu hadislere dayanarak âlimler, kadın, çocuk ve benzerlerinin öldürülmesinin caiz olmadığı konusunda icma’ etmişlerdir. Bu çirkin fiili işleyenler, çocuk ile yetişkin, kadın ile erkek, genç ile yaşlı arasında hiçbir ayırım yapmazlar.

8 – İslam rahmet ve lütufla geldi! Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

مَن لَا يَرْحَمُ لَا يُرْحَمُ

“Kim merhamet etmezse, ona merhamet edilmez.”

Buhari (5997) ve Müslim (2318)

Ve denildi ki:

الرَّاحِمُونَ يَرْحَمُهُمْ الرَّحْمَنُ ارْحَمُوا مَنْ فِي الْأَرْضِ يَرْحَمْكُمْ مَنْ فِي السَّمَاءِ

“Merhamet edenleri Yüce Allah bağışlayacaktır. Yeryüzündekilere merhamet edin ki, göklerde olan da size merhamet etsin.”

Ahmed (6494), Ebu Davud (4941), Tirmizi (1924); el-Elbani sahih demiştir

Merhamet göstermenin gerekliliği hakkında pek çok hadis vardır.

Kur’an’ın kendisi “بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ” “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla!” diye başlar. İslam, insanları yok etmek için değil, kurtarmak için gelmiş bir rahmet dinidir!

Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) amacı da insanları kurtarmaktı. Bu yüzden bir melek Peygamberimize (sallallahu aleyhi ve sellem) gelip şöyle dedi: “Ey Muhammed, sana itaat etmedikleri ve zulmettikleri için bu şehri helak edebilirim’’, – O cevap verdi:

بَلْ أرْجُو أنْ يُخْرِجَ اللَّهُ مِنْ أصْلاَبِهِمْ مَنْ يَعْبُدُ اللَّهَ وَحْدَهُ لاَ يُشْرِكُ بِهِ شَيْئاً

“Hayır, belki de bu insanların neslinden, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmaksızın yalnızca O’na ibadet edecek kimseler çıkacaktır.”

Buhari (3231)

Ebu Ümame’den rivayet edilen bir hadiste Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

مَنْ رَحِمَ ذَبِيحَةً رَحِمَهُ اللهُ يومَ القيامةِ

“Kim kestiği bir hayvana bile merhamet ederse, Allah kıyamet günü ona merhamet eder.”

Buhari, “el-edebü’l-müfred” (381)

SubhanAllah! Hatırlayın ki Allah (Subhanehu ve Teala), çok susamış ve çiğ toprak yemek zorunda kalmış bir köpeğe merhamet ettiği için bir günahkârı affetti. Bu adam bir kuyuya indi, ayakkabısının içine su çekti, sonra ayakkabıyı dişleriyle kavrayarak kuyudan çıktı ve köpeğe su içirdi. Ve onun hakkında Allah’ın onun günahlarını bağışladığı söylenir.

İbn Mes’ud’dan şöyle dediği bir hadis nakledilmiştir:

كُنَّا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي سَفَرٍ فَانْطَلَقَ لِحَاجَتِهِ فَرَأَيْنَا حُمَّرَةً مَعَهَا فَرْخَانِ فَأَخَذْنَا فَرْخَيْهَا فَجَاءَتْ الْحُمَرَةُ فَجَعَلَتْ تُفَرِّشُ فَجَاءَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ:

“Bir defasında Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile birlikte yolculuk yapıyorduk. O sırada iki yavrusu olan küçük bir kuş gördük ve onları ondan aldık, bunun üzerine (onları korumak için) üzerlerine kanatlarını çırpmaya başladı. O sırada Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) geri döndü ve şöyle buyurdu:

مَنْ فَجَعَ هَذِهِ بِوَلَدِهَا رُدُّوا وَلَدَهَا إِلَيْهَا

“Yavrusu yüzünden bu kuşa kim acı çektiriyor? Ona yavrusunu geri verin!”

Ebu Davud (2675) ve Ahmed (3835)

SubhanAllah! İslam’ın çağırdığı büyük merhamete bakın ve sonra bu insanların ne yaptıklarını düşünün. İslam’ın merhameti (ar-rahma) onların neresinde? Keşke tefekkür edebilselerdi! Keşke akılları olsaydı!

9 – İslam’ın zina ve hıyanet gibi şeyleri kesinlikle yasakladığını anlamak çok önemlidir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

إِنَّ اللَّهَ لا يُحِبُّ الْخَائِنِينَ

“…Doğrusu Allah hâinleri sevmez.”

Kur’an, Enfal Suresi, 8:58

Ve buyuruluyor ki:

إِنَّ اللَّهَ لا يُحِبُّ مَنْ كَانَ خَوَّانًا أَثِيمًا

“Hiç şüphesiz Allah, ihanette ilerlemiş günahkarı sevmez.”

Kur’an, Nisa Suresi, 4:107

Ebu Said el-Hudri’den rivayet edilen bir hadiste Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

لِكُلِّ غَادِرٍ لِوَاءٌ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يُرْفَعُ لَهُ بِقَدْرِ غَدْرِهِ

“Hainlik eden herkes için kıyamet günü bir sancak dikilecek ve bu sancak onun hainliği kadar yüksek olacaktır.”

Buhari (7111) ve Müslim (1735)

Bu sancak, dünya hayatında ihanete izin veren kişiye işaret eden bir işaret olacaktır. Masum insanları öldürenlerin ihaneti ne kadar büyük ve iğrençtir!

Antlaşmaları (ahidleri) yerine getirmenin ve onlara uymanın dinin bir gereği (vacip) olduğunda şüphe yok. Müslümanlarla hiçbir şekilde birbirlerine zarar vermeyeceklerine dair antlaşma içinde olan kâfirlerle antlaşmaları bozmak ve onlara tecavüz etmek yasaktır. İslam topraklarına güvenlik garantisinden sonra giren insanlara tecavüz etmek caiz değildir. Aynı şekilde Müslüman olmayan bir ülkeye girmiş olan bir Müslüman, güvenlik garantisi almış ve bunu kendi adına garanti etmişse, İslam antlaşmalara uymayı gerektirdiği için oranın halkına tecavüz etmesi caiz değildir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

وَأَوْفُوا بِالْعَهْدِ إِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْئُولا

“Verdiğiniz sözü de yerine getirin; çünkü herkes verdiği sözden mutlaka sorguya çekilecektir.”

Kur’an, İsra Suresi, 17:34

Ayrıca Allah (Azze ve Celle) şöyle buyurmaktadır:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَوْفُوا بِالْعُقُودِ

“Ey iman edenler! Yaptığınız anlaşmaları tam olarak yerine getirin.”

Kur’an, Maide Suresi, 5:1

Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

مَنْ قَتَلَ مُعَاهَدًا لَمْ يَرِحْ رَائِحَةَ الْجَنَّةِ وَإِنَّ رِيحَهَا تُوجَدُ مِنْ مَسِيرَةِ أَرْبَعِينَ عَامًا

Kim bir anlaşmalıyı öldürürse cennetin kokusunu bile alamaz. Halbuki onun kokusu kırk senelik mesafeden hissedilir”.”

Buhari (6914)

Yani eman ahdini ihlal eden kimse cennetten o kadar uzaklaşır ki kokusunu bile alamaz.

Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) de şöyle buyurmuştur:

مَنْ آمَّنَ رَجُلًا عَلَى دَمِهِ، فَقَتَلَهُ فَأَنَا بَرِيءٌ مِنَ القَاتِلِ، وَإِنْ كَانَ المَقْتُول كَافِرًا

“Bir kimse bir şahsa eman verir ve sonra onu öldürürse, öldürülen kişi kâfir bile olsa, o katili terk ederim.”

İbn Hibban ve diğerleri, el-Elbani sahih olduğunu doğruladı. Sahih at-Tergib’e bakınız (3007)

Bir Müslüman, Müslüman olmayan bir ülkeye girdiğinde ve vize aldığında, o ülkeyle bir sözleşme yapmış olur; böylece o ülkede güvenlik garantisi almış olur ve kendisi de o ülkede bozgunculuk yapmamayı ve orada yaşayanların canlarına ve mallarına tecavüz etmemeyi taahhüt eder.

Bir kâfir, hükümetten vize alarak Müslümanların ülkesine girerse, bu aynı zamanda o ülkenin tüm sakinleri tarafından yerine getirilmesi gereken bir güvenlik garantisidir. Hiç kimsenin böyle bir kişinin ne canına ne de malına tecavüz etmeye hakkı yoktur.

Müslüman bir ülkeye giren bir gayrimüslim, yüksek bir mevkisi olmayan Müslümanların en basiti tarafından güvenlik garantisi verilmiş olsa bile, hiç kimse giren kişiye tecavüz etmeye cesaret edemez. Çünkü İslam’da, meşhur bir hadiste belirtildiği gibi, bir Müslüman tarafından verilen bir teminat, diğerlerinin de bunu yerine getirmesini zorunlu kılar.

Sapık Haricîlere gelince, onlar antlaşmalara uymazlar ve verdikleri sözleri yerine getirmezler. Müslüman bir ülkeye güvenlik garantisi ile giren insanları öldürürler. Dahası, kendileri bir ülkeye girdikten ve oranın sakinlerinden güvenlik garantisi aldıktan sonra, onları öldürmeye ve mülklerine tecavüz etmeye başlarlar.

Bir ülkeye giriş vizesi, yerine getirilmesi gereken ve bozulması mümkün olmayan bir sözleşmedir. Çünkü Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

مَا نَقَضَ قَوْمٌ الْعَهْدَ قَطُّ، إِلَّا كَانَ الْقَتْلُ بَيْنَهُمْ

“Eğer bir millet antlaşmayı bozarsa, aralarında mutlaka bir öldürme olur (birbirlerini öldürmeye başlarlar).”

El-Hakim “el-Müstedrek “te, el-Elbani sahih olduğunu teyit etmiştir.

Ve Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

مَا نَقَضَ قَوْمٌ الْعَهْدَ قَطُّ إِلَّا سَلَّطَ اللهُ عَلَيْهِمْ عَدُوَّهُمْ

“Bir millet antlaşmalarını bozmaya başlarsa, Allah mutlaka düşmanlarını onların başına musallat eder.”

Sahih-i Cami’ 3240’a bakınız

Haricilerin ve tüm gruplarının başına gelen tam olarak budur: Sürekli olarak anlaşmaları bozarlar, önce Müslümanlara sonra da gayrimüslimlere karşı hainlik ve ihanet gösterirler; masum insanları havaya uçururlar ve masum ruhları yok ederler. Peki sonra ne oluyor? Sonra birbirleriyle savaşmaya ve birbirlerini öldürmeye başlarlar. Üstelik Allah, yukarıdaki hadiste belirtildiği gibi, dünyanın her yerinden onları öldüren ve yok eden insanları üzerlerine gönderir:

Rivayet edildiğine göre bir defasında Muaviye (radiyallahu anh) Romalılarla bir antlaşma yapmıştı. Antlaşmanın sona ermesine fazla bir zaman kalmadığında, Muaviye (Radiyallahu Anh) antlaşmanın bitiminde Romalılara saldırmak için askerleriyle birlikte Romalıların sınırına doğru hareket etmeye başladı. O sırada bir adam (Amr bin Abese, Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ashabından binek hayvanına binmiş ve şöyle bağırmaya başlamıştı: “Antlaşmaya uyun! Hainlik yapmayın! Ben Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’i şöyle buyururken işittim:

مَنْ كَانَ بَيْنَهُ وَبَيْنَ قَوْمٍ عَهْدٌ؛ فَلَا يَحِلَّ عُقْدَةً، وَلَا يَشُدَّهَا حَتَّى يَمْضِيَ أَمَدُهَا أَوْ يَنْبِذَ إِلَيْهِمْ عَلَى سَوَاءٍ

“Bir kimsenin herhangi bir kavimle antlaşması varsa, antlaşma süresi sona erinceye kadar herhangi bir işlem yapmasın veya antlaşma yükümlülüklerinin sona erdiğini onlara bildirsin [böylece her iki taraf da aynı konumda olur].”

Ebu Davud (2759), Tirmizi (1580) ve Ahmed (17015)

Ve Muaviye bu sözleri duyunca niyetinden vazgeçti.

Bu rivayet üzerinde düşünün! Çünkü Muaviye (Allah ondan razı olsun) sadece Romalılara saldırmak için hazırlık yapmak istiyordu, onlarla yapılan barış anlaşmasını süre bitmeden bozmak niyetinde değildi. Onlara saldırmak gibi bir düşüncesi de yoktu. Sahabeler anlaşmayı bozmaktan ve haince davranmaktan çok uzaktı. Ancak bir başka ünlü sahabe olan Amr b. Abese, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in barış anlaşmasının süresi dolmadan savaşa hazırlanmayı bile yasakladığını hatırlatınca Muaviye hemen itaat etti ve niyetini düzeltti.

Peki ya masum insanların kanını döken günümüzün Haricileri gibi hain insanlar? Allah onları ıslah etsin! İslam’ın imajını nasıl kirletiyorlar, İslam halkına ne kadar zarar veriyorlar!

Antlaşmalara sıkı sıkıya uymak İslam’ın bir ilkesidir. Savaş olsa bile antlaşmalara uyulmalıdır. Dahası, kişi kendini barışçıl, güvenilir ve tehlikeden uzak göstererek başka bir ülkeye girdiğinde haince davranmamalıdır.

Huzaife ibn el-Yeman’ı (Allah ondan razı olsun) ve Bedir savaşına katılmamasına neden olan durumu hatırlayın. Huzaife şöyle rivayet etmiştir:

ما مَنَعَنِي أَنْ أَشْهَدَ بَدْرًا إلَّا أَنِّي خَرَجْتُ أَنَا وَأَبِي حُسَيْلٌ، قالَ: فأخَذَنَا كُفَّارُ قُرَيْشٍ، قالوا: إنَّكُمْ تُرِيدُونَ مُحَمَّدًا، فَقُلْنَا: ما نُرِيدُهُ، ما نُرِيدُ إلَّا المَدِينَةَ، فأخَذُوا مِنَّا عَهْدَ اللهِ وَمِيثَاقَهُ لَنَنْصَرِفَنَّ إلى المَدِينَةِ، وَلَا نُقَاتِلُ معهُ، فأتَيْنَا رَسولَ اللهِ صَلَّى اللَّهُ عليه وسلَّمَ، فأخْبَرْنَاهُ الخَبَرَ، فَقالَ:

“Beni Bedir Savaşı’na katılmaktan alıkoyan tek şey, babam Hüzeyl’le birlikte Medine’ye, Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) yanına gitmeye karar vermemizdi; ama yolda kâfir Kureyşliler bizi yakaladılar ve “Muhammed’e mi gitmek istiyorsunuz?” dediler. Biz de onlara “Hayır, biz sadece Medine’yi ziyaret etmek istiyoruz” diye cevap verdik. Bunun üzerine bizden Allah adına söz aldılar ve Medine’ye gideceğimize, ancak Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in safında onlara karşı savaşmayacağımıza dair bizden bir anlaşma talep ettiler. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’e ulaşıp olanları haber verdiğimizde şöyle buyurdu:

انْصَرِفَا، نَفِي لَهُمْ بِعَهْدِهِمْ، وَنَسْتَعِينُ اللهَ عَلَيْهِمْ

“Gidin buradan! Onlarla yaptığımız antlaşmayı yerine getirmeli ve onlara karşı Allah’ın yardımına güvenmeliyiz.”

Müslim (1787)

Bu ne kadar değerli bir derstir! Kâfirlerle yaptığınız antlaşmaları yerine getirirseniz, bunun size zarar vereceğinden korkmayın! Aksine, Allah’ın emrettiğini yapın ve O’na güvenin! Çünkü Allah, kendi hükümlerine sımsıkı sarılanlara mutlaka yardım edecektir.

Günümüzde Müslüman ve gayrimüslim devletler arasında antlaşmalar olduğu gibi, Müslüman bireyler ile gayrimüslim devletler arasında da antlaşmalar vardır.

Devletler düzeyindeki antlaşmalar, diplomatik ilişkilerin ve işleyen elçiliklerin, konsoloslukların vb. varlığıdır. Büyükelçilikler zaten iki devlet arasında bir antlaşmadır, yani birinin vatandaşları diğerinin sakinlerine, canlarına ve mallarına tecavüz etme hakkına sahip değildir.

Vize, esasen bir birey ile bir devlet arasında yapılan bir sözleşmedir. Gayrimüslim bir devlete girmek için vize almak, bir kişinin ihlal etmeye hakkı olmayan bir sözleşmedir, aksi takdirde ihanet göstermiş ve vatana ihanet etmiş olur.

Bir ülkede oturma izni almak da bir sözleşmedir!

Oturma izni almak da bir sözleşmedir! Oturma izni veya vatandaşlık alan bir kimsenin, o ülkede yaşayanların canına ve malına tecavüz etme hakkı yoktur ve orada bozgunculuk yapması haramdır.

Değerli âlim İbn Useymin’e (Allah ona rahmet etsin) mühtedilerin (kendileriyle antlaşma yapılan kâfirlerin) mallarına tecavüz etmenin caiz olup olmadığı sorulduğunda şöyle cevap vermiştir: “Mühtedilerin ne mallarına ne de canlarına tecavüz etmek caiz değildir, çünkü Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Kim bir mühtedi’yi öldürürse cennetin kokusunu alamaz.”


Buna dayanarak, ister ülkenizde antlaşma ile bulunan gayrimüslimler olsun, ister ülkelerinde bulunduğunuz gayrimüslimler olsun, kendileriyle antlaşma bulunan kâfirlerin mallarına tecavüz etmenin ne büyük bir suç ve haksızlık olduğu ve bu ayartılmış insanların nasıl bir dalalete düştükleri anlaşılmaktadır. Kâfirlerin ülkelerindeki bazı gençlerin “Bu kâfirlerin mallarını yağmalamakta bir sakınca yok!” gibi şeyler söyledikleriniduyuyoruz. Onları sokaklarda sokak lambalarını tahrip ederken, dükkânlara ya da arabalara saldırırken görebilirsiniz. Bu yasaklanmıştır (haramdır)! Allah’a hamd olsun! Bu insanlar size sığınak oldular ve şimdi onların koruması altındasınız! Siz onlara koruma vermediniz, ama onlar size verdi! Sonra da ihanet mi ediyorsunuz? Bu, İslam’ın imajına yönelik en ağır hakarettir!” Aslında İslam’ı değil, kendilerini İslam olarak tanımlayan verili insanları karalıyor!

Bu nedenle, gayrimüslim-mühtedilerin mallarının dokunulmaz olduğunu kesin olarak bilmeliyiz ve bu tür şeylere izin veren cahillerin ve sapkınların çeşitli fetvalarına dikkat etmemeliyiz!