Bugünkü programımıza «60 yaş üstü» adını vermeye karar verdik. Ancak bu, içerdiği konunun 50 yaş üstü, 40 yaş üstü, 30 yaş üstü ve hatta 20 yaş üstü için geçerli olmadığı anlamına gelmiyor. Bu konu her makul, düşünceli, ayık fikirli kişi için geçerlidir. Sadece 60 yaşın üzerindekiler için daha da alakalı ve daha da önemli. Neden mi? Çünkü insan yaşlandıkça, yeryüzünde ne kadar az günü ve nefesi kalırsa, kaybettiği zamanı telafi etme şansı o kadar az olur, iman ve manevi arınma, ibadet konusundaki uçarı tavrında Allah’ın huzurunda kendini haklı çıkarma fırsatı o kadar az kalır. 50, 60, hatta 70 yaşını aşan bir insanın, varlığının anlamını anlamadığını, zamanın kıymetini bilmeyi öğrenmediğini ve kalan çok az günlerini yararsız faaliyetler veya dünyevi mallar peşinde koşarak nasıl da dikkatsizce boşa harcadığını görmek acı ve ürkütücüdür. Oysa, yeryüzünde bu kadar uzun yıllar yaşadıktan sonra, daha bilinçli ve bilge hale gelmeli, beklentilerini gerçekçi bir şekilde değerlendirmeli, çok yakında gerçekleşecek olan başka bir dünyaya geçişini, yaptıklarının sorumunu verme dünyasını düşünmeliydi. Ömrünün geri kalanını günahlarından tövbe etmeye, namaz kılmaya, tüm kalbiyle Yaradan’a yönelerek O’nun ahd ve talimatlarını yerine getirmeye ve Allah’ın ve yarattıklarının huzurunda tövbe etmek için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmalıydı. Ama hayır! İnsan her şeyi düşünür, her şeyi konuşur, her şeyi yapar ama yeryüzünde geçirdiği yıllar için Allah’ın huzuruna çıkmaya, O’na hesap vermeye hazırlanmaz. Bu dünyadan ayrılan tüm insanlar iki kategoriye ayrılır- Yaratıcımızın bize bahşettiği kaderi bu görevi yerine getirerek ayrılanlar ve bu görevi yerine getirmeden ayrılanlar. Bu görev nedir? Bu sorunun cevabı aşikâr olduğu kadar büyük. Yüce Allah buyurur:
وما خلقت الجن والإنس إلا لیعبدون
«Ben cinleri ve insanları, başka değil, sırf bana kulluk etsinler diye yarattım.»
(Kur’an-ı Kerim; Zâriyât, 51:56)
İşte amaç, işte anlam! Bazıları hayatlarını bu anlamla doldurur ve Allah’ın iradesine göre, Kuran ve Sünnete göre yaşar, Rablerine ve Efendilerine kulluk eder, ruhlarını ve eylemlerini O’na teslim ederler. Bazıları ise Allah’ı düşünmek, düşüncelerini O’na yöneltmek istemeden hayatlarını anlamsız bir şekilde geçirirler. Hayvanlar gibi! Hayır, hayvanlardan daha kötüdür, çünkü onlar bile Allah’a kulluk eder ve O’nu tesbih ederler. Kuran diyor ki:
أولئك كالأنعام بل ھم أضل أولئك ھم الغافلون
«Onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da şaşkındırlar.»
(Kur’an-ı Kerim; A’râf, 7:179)
Ne gariptir ki, insanlar gerçekte kaç yaşında olduklarını çok nadiren anlarlar. Yaşlandıkça, hala genç olduklarını düşünmek isterler ve gelecek için çok umutlar beslerler. Bir gün meşhur âlim, salih adam ve İmam Hasan el-Basri, annesinin elinde bir pırasa görmüş ve ona: «Anne, elindeki bu pis kokan bitki nedir?» demiş. Annesi cevap olarak şöyle dedi: «Oğlum! Sen kafası karışmış yaşlı bir adamsın!» Sonra Hasan cevap verir: «Ey anne! Hangimiz daha yaşlıyız: ben mi sen mi?!» Bir adama kaç yaşında olduğunu sormuşlar. «70» demiş. Yıllar sonra aynı kişi ona aynı soruyu sormuş ve o yine «70» diye cevap vermiş. Soruyu soran şaşırmış ve haykırmış: «20 yıl önce bana 70 yaşında olduğunu söylememiş miydin?.» «Görüyorsunuz ya muhafazakâr biriyim, belli bir yaşa alıştığımda, 20 yıl başka yaşa geçmeden orada kalırım!» diye cevap vermiş.
İnsanların bu özelliğini bize en iyi şekilde Hz. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle açıklamıştır:
یكبر ابن آدم، ویكبر معھ اثنان: حب المال، وطول العمر
«Bir insanın yaşı ilerledikçe onunla birlikte iki şey büyür: para sevgisi ve uzun yaşama arzusu.»
(Buhari, 64:21; Müslim 10:47)
Uzak umutlar besleyip fanteziler, hayaller içinde yaşamak yerine, günlerin bir kum saatindeki kum taneleri gibi akıp gittiğine ve hayatın sonunun çok uzak olmadığına dikkat etmek daha akıllıca olmaz mıydı? Hasan el-Basri dedi ki: «Ey Adem’in oğlu, ey insan! Sen belirli gün sayısından ibaretsin. Hayatının bir günü gittiğinde, bir parçan gider!»
Herkes kaç günü kaçırdığını ve kaçırmaya devam ettiğini düşünsün! Planlarının, umutlarının ve hayallerinin sona ermesinden önce kaç insanın hayatları sona erdi! Kaç kişi hayatlarını amaçsızca ve anlamsız bir şekilde yaşadı! Allah’ın hizmetinde olmayan kaç can geçti ve insanlar akıllarını başlarına almadan önce hayatları sona erdi.
İnsan yeryüzünde ne kadar uzun süre yaşarsa, anlayamadığını, farkına varamadığını, gençliğin rüzgârlı dürtülerine boyun eğdiğini, cinsel tutkuların ağlarına düştüğünü vb. gerekçe göstererek Allah’a karşı daha az mazereti olur. Uzun ömür, insana karşı Allah’ın kanıtıdır. Uzun süre yaşayanın gördüğü ve işittiği nice deliller vardır ki, bunlar aklı başında bir insanı Yaradan’ını düşünmeye ve O’na kulluk etmeye, Kur’an’a varmaya ve Cennete koşmaya zorlar. Kendimize çabuk gelmeli, uyanmalı ve Allah’ın hidayetine girmeliyiz.
Hz. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
أعذر لله إلى امرئ أخر أجلھ حتى بلغھ ستین سنة
«Ecelini altmış yaşına kadar uzattığı kimselerden Cenab-ı Hakk, her çeşit özür ve bahâneyi kaldırmıştır.»
(el-Buhari, 6419)
Ancak bu hadis, 50, 40, 30, 20 yaşında olanın Allah’tan yeterli delil almadığı anlamına gelmez.
Yüce Yarada buyurur:
أولم نعمركم ما یتذكر فیھ من تذكر
«Size düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi?»
(Kur’an-ı Kerim; Fâtır, 35:37)
Bazı Kuran müfessirleri bu ayetin 60 yaşına, bazılarının kırk yaşına, bazılarının da 18 yaşına işaret ettiğini iddia etmektedirler.
Hasan el-Basri şöyle dedi: «Kırk yaşına kadar yaşamana izin verildiğine göre demekki bahanen kalmadı. O yüzden tahmini saatiniz gelmeden acele et. Allah’a yemin ederim ki, eski günlerde 40 yaşına gelen bir insan, dikkatsizliği yüzünden kendini suçlamaya başlardı. Hilal ibn Yusuf dedi ki: «Medinelilerden her biri kırk yaşına geldiğinde kendini ibadete verirlerdi.»
Ey Cenab-ı Hakk’ın uzun ömür verdiği kimse, Allah’ın dininde gaflet etme, Allah’ı razı edecek amelleri samimiyetle yap. Ne de olsa, her geçen gün size daha fazla kanıt geliyor, Yaradan’a yakın dönüşünüzü hatırlatan daha fazla düzenleme ve ders. Gözü olanlar bu düzenlemeleri görsün! Ak saç, vücutta zayıflık, eski güç ve yeteneklerin kaybı, akranların ölümü, sevdiklerinden ayrılma, zaman zaman başına gelen sıkıntılar – bu ve çok, çok daha fazlası makul bir insanı dünyevi yaşamın sadece ahiret hayatı için iyiliklerin bagajını hazırlamanız gereken geçici bir barınakolduğunu hatırlamaya teşvik eder. Bilge bir adam şöyle demiş: «Üç şeyle aydınlanmayan, hiçbir şeyle aydınlanmaz. Bu üç şey İslam, Kuran ve ağarmış saçtır.»
Uzun bir yaşam hem mutluluk nedeni hem de talihsizlik nedeni olabilir. İnsan, onu Allah’a itaat ve teslimiyet içinde harcarsa, saadet sebebi olur. Uzun bir ömrün en önemli avantajı, insanın bu dünyaya geldiği görevi -yalnız Allah’a ibadeti- tam anlamıyla yerine getirebilmesi ve Allah’ın razı olduğu kadar çok amel yapabilmesi ve kendisine Cennete girmek için sağlam bir sermaye biriktirebilmesidir. Bu, para hesabını her gün yeni bir miktarla dolduran bir kişiye benzetilebilir. Şüphesiz böyle bir fırsatı olabildiğince uzun süre kaybetmemek ister ve parasının nasıl katlandığını görmenin mutluluğunu yaşar. Ama bu sadece geçici, dünyevi sermaye! Ebedi hesabın yenilenmesi daha önemli değil mi, daha büyük neşeye layık değil mi?
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) insanlara dönerek: «Size hanginizin daha hayırlı olduğunu haber vereyim mi?» – diye sordu. «Elbette haber ver!»- insanlar cevap verdi. Sonra buyurdu:
خیاركم أطولكم أعماراً، وأحسنكم أعمالا
«Sizin en hayırlınız, ömrü en uzun olan ve amellerin en güzelini yapanınızdır.»
(Ahmad, 7212 (7171); İbn Hibban, 2981)
Bir keresinde Süleyman ibn Abdülmelik adında bir Müslüman hükümdar Şam camisine girdi ve zar zor yürüyebilen yaşlı bir adam gördü. «Ey yaşlı adam! Ölmek ister misin?» -hükümdar sordu. Yaşlı adam, «Hayır!» diye yanıtladı. «Neden ama? – Hükümdar şaşırdı, -Ne de olsa yılların seni benim gördüğüm hale getirmiş! Sonra yaşlı cevap verdi: «Gençlik kötülüğüyle gitti, yaşlılık iyiliğiyle kaldı. Oturduğumda Allah’ı anarım, kalktığımda O’na hamd ederim ve bu iki şeyi mümkün olduğu kadar uzun süre yapmak isterim!
Yaşlı bir adama kaç yaşında olduğu sorulduğunda, «On» diye yanıtlamış. «Sen çok yaşlı bir adamsan, nasıl 10 yaşında olabilirsin?» sormuş insanlar. Yaşlı adam, «Çünkü 10 yıl önce Allah’a tövbe edenlerin sayısını girdim» demiş. Böylece, yaşadığımız yılların sadece Allah’a itaat ve hizmetle geçen kısmı gerçek hayatımız olarak kabul edilir. Allah’a isyan, günah ve ibadeti ihmalde geçen kısım, sanki gerçek hayat değilmiş gibi.
Ey Müslüman kardeşlerim, gelin hayatımızı, ezelî varlığımızda güzel bir hasat alacağımız bir tarlaya çevirelim, bize verilen saatleri hayır işlerinde kullanalım. Hayatımız Allah’ın bize emanet ettiği bir hediyedir ve onu israf etmemeli, özenle davranmalıyız. Yaşlılığa ulaşan kimse, Allah’a itaat için diğer insanlardan daha çok çaba göstermelidir, çünkü yaşı onu basiret, ciddiyet ve dengeye çağırır. Ama 60-70 yaşını doldurmuş insanların, dinin ve aklın sesine kulak asmayarak, hala dünyevi zevklerinin ve mallarının peşine takılıp, şehvet ve ahlâksızlık peşinde koştuklarını görünce hayrete düşüyorsun. Bu yaşta insan, tam tersine, çevresindekilere takva ve yüksek ahlak örneği olmalıdır. Her anın kıymetini bilmeli ve onu Allah’a yaklaşmak için kullanmalı. Kaç yaşlı insan hayatını saatlerce televizyon başında oturarak, konser izleyerek ve dine aldırmadan yaşıyor. Kaç yaşlı insan gereksiz sohbetler, dedikodular, kumar ve diğer faydasız işlerle zaman harcıyor. Ali ibn Ebu Talib dedi ki: «Ömrünün geri kalanı paha biçilemezdir, bu süre içinde kaçırdıklarını telafi edebilir ve ölmüş olanı diriltebilirsin.» Diğer bir insan kategorisi ise, bütün zamanını dünya malları ve mülklerini kazanmak ve elde etmek için harcar, uzun yıllar torunlarına para, ev, altın ve gümüş sağlamaya çalışır, kendi nefislerinin kurtuluşunu umursamaz, ebedî hayata, ahirete hazırlanmaz. Bu insanlar neden Allah’a güvenmiyorlar, neden torunlarını O’na emanet etmiyorlar? Neden torunlarının gelecek yıllarını sağlamanın kendi görevleri olduğunu düşünüyorlar, neden torunlarının kendileri için kazandıkları paraları kullanabileceklerinden bu kadar eminler? Gelecek nesillere bu hayali yardımın, bir insanı asıl amacından -bu hayattan sonra bizi bekleyen yaşam için, paranın, altının, gümüşün, mülkün olmayacağı gün için, iyi işlerin depolanmasından- uzaklaştırma hakkı var mı? Her insanın yegâne malı, dünya hayatında yaptığı iyilikler ve imanı olacaktır. Ölüme hazırlanmak zorundayız. Unutulmamalıdır ki «dünya hayatı» denen bu yolculuğun sonu yakındır. Ebedi hayatın binasını inşa etmek için acele etmeliyiz ve tüm düşüncelerimizi bu hayatı inşa etmeye vermemeliyiz. Bir gün Fudayl ibn İyad bir kişiye yaşını sordu ve 60 yaşında olduğunu söyledi. Sonra Fudayl ona şöyle dedi: «60 senedir Rabbine doğru gidiyorsun ve yakında yolculuğunun sonuna ulaşacaksın» «Hepimiz Allah’a aitiz ve O’na dönüyoruz,» dedi adam. «Bu kelimelerin ne anlama geldiğini biliyor musun? Fudail sordu ve yine kendisi cevapladı: «Bu demektir ki: Ben Allah’ın kuluyum ve O’na döneceğim. Allah’ın kulu olduğunu ve O’na döneceğini bilen, O’nun huzurunda duracağını bilir, huzurunda duracağını bilen kendisinden sorulacağını da bilir. Ve kendisine sorulacağını kim biliyorsa, vereceği cevabı da hazırlamalıdır. «Ne yapmalıyım? -sordu adam. «Basit,» diye yanıtladı Fudail, «hayatının geri kalanında iyi işler yap, o zaman geçmiş olanlar için affedileceksin. Kalan yıllarda kötü davranırsan hem geçmişin hem de yaşayacaklarının hesabını vereceksiniz. Etrafımızdaki insanların birer birer mezara nasıl indiklerini görmüyor muyuz? Yaşlı da genç de ölür. Ölüm hiç kimse için istisna yapmaz. Ama yine de ölüm yaşlılara daha yakındır. O halde 40, 50, 60 yaşını dolduranlar akıllarını başlarına toplasınlar. Uzun bir ömür ummak ve tövbeyi ertelemek çok tehlikelidir. Zamanınız olmayabilir! «Henüz Allah’a teslim olmaya hazır değilim, hala zamana ihtiyacım var» diyen bir insan, bu dünyadan ne hazır olur ne de teslim olur. Şeytan’a değil, Allah’a hizmet etmeye başlamak için hiçbir hazırlığa gerek yoktur. Bu hemen başlatılmalıdır. Çünkü kimse ona ne kadar süre ayrıldığını bilmiyor -on yıl, beş, bir yıl, bir ay, bir hafta, bir gün veya bir saat. Uzun yaşayacağınızı ummayın. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
أعمار أمتي بین الستین إلى السبعین، وأقلُّھم من یجوز ذلك
«Ümmetimin hayat ömrü altmış ile yetmiş yıl arasında dalgalanıyor ve çok az insan bu sınırı aşar.»
(at-Tirmizi, 3550)
Sabahı karşılarsan akşama kadar yaşamayı bekleme, akşama kadar yaşarsan sabaha kadar yaşamayı bekleme. Her güne son gününmüş gibi davran. Abdullah ibn Mesud dedi ki: «Bana verilen ömrün bittiği, fakat benim sevaplarımın artmadığı güne pişman olduğum kadar hiçbir şeye pişman değilim.» Göklerin ve yerin Yaratıcısı ile buluşma gününe hazırlanalım, her birimizin karanlık ve dar bir kabirde yalnız bırakılacağı ve onu imanından ve salih amellerinden- dua, tövbe, sadaka- başka hiçbir şeyin kurtaramayacağı günü hatırlayalım. Tek bir günü kaçırmayalım! Bugün Allah’a dönelim. Yarını yaşayacak mıyız bilmiyoruz, dünü geri getiremeyiz. O halde elimizde sadece «şimdi», yalnızca «bugün» var… Hesabımızı her gün kontrol edelim, ne kadar hayır işleri biriktirip gelecek için ayırdığımıza bakalım. Nereden mi başlamalı? Allah’ın bize kesin bir görev olarak yüklediği şeylerden başlamalıyız. Ve bunlardan en önemlisi namazdır. Beş vakit namazı hemen kılmaya başlamak ve Peygamber Efendimizin öğrettiği gibi en güzel şekilde kılmak, alçakgönüllü, içten ve sevgi dolu bir kalple kılmak gerekir. İmkân oldukça erkeklerin bunu Allah’ın evlerinde -camilerde yapması daha da güzel olur. Ve farz namazlardan sonra, 40 yaşını doldurmuş kimse, nafile namaz kılmaya çalışmalıdır, çünkü o, mümkün olduğu kadar çok sevap kazanmak için acele etmesi gereken bir yaştadır. Allah’ın dinini, Allah’ın kitabını -Kuran’ı- ve O’nun Resulünün Sünnetini öğrenmek zorundadır. Bunu her yaşta yapmak için geç değil. Dinimiz ilim ve amel üzerine inşa edilmiştir. Allah’ı çok zikredin, eve girerken ve çıkarken, yiyip içerken, yatıp sabah kalktığınızda bunu yapın ve Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) bize öğrettiği sözleri telaffuz etmeye gayret edin. Allah’ı sık sık zikretmek, O’nunla kesintisiz bir bağdır. Ve unutmayalım ki, her şeyin etrafında döndüğü asıl gayemiz Cenâb-ı Hakk’a itaattir ve insanı iki cihanda da mutluluğa götüren yoldur. Cenab-ı Hak bizleri çok tövbe eden, temiz ve salih eylesin, bizleri bir an dahi O’nun hidayetinden ve korumasından mahrum bırakmasın. Âmin. Esselamu aleyküm.
Son yorumlar