İçimizden kim mutluluk istemez ki, o kısacık, hemen uçup giden, aldatıcı mutluluğu değil, gerçek, sonsuz, muazzam, kederle ve sıkıntılarla değişmeyen, üzüntüyle ve korkuyla gölgelenmeyen mutluluğu kim istemez ki? İnsan bu sonsuz mutluluğa ulaşabilir. Bu mutluluğa Cennet denir. Ah, burası ne kadar güzel bir yerdir! Onun mutluluğunu ve içinde hazırlanan güzellikleri hayal bile edemezsiniz. İnsan, hayvanlar gibi kısa yaşamak, yemek yemek, uyumak ve çoğalmak ve sonra iz bırakmadan ortadan kaybolmak için yaratılmamıştır. Yok hayır! Sonsuz yaşam için yaratıldık. Ama bu yaşam ne şekilde olacak- sonsuz mutlu ya da sonsuz mutsuz- bu bize, bu sınav dünyasında nasıl davrandığımıza bağlıdır. İki yoldan hangisini- Yüce Yaradanımızın kibirli düşmanlarının yolunu mu, yoksa insanların yaratılış amacına uygun olarak yaşayan temiz insanların yolunu mu seçeceğimize, bağlıdır. Ve bu amaç, bizi yoktan var eden ve sayısız nimetler bahşeden Tek olan, Rahmân ve Rahîm, Her şeyin Yüce Yaradanına hizmet, ibadettir. Cenab-ı Hak, insanın bu kaderini Kutsal Kitabında- Kuran’da bildirmiştir:
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَإلْاِنْسَ إِلَّا لِیَعْبُدُونِ
«Ben cinleri ve insanları, başka değil, sırf bana kulluk etsinler diye yarattım.»
(Kuran-ı Kerim, Zâriyât , 51:56)
O halde gerçek mutluluk ebedî mutluluktur, gerçek hayat ebedî hayattır, dönmek için çaba göstermemiz gereken gerçek yurdumuz, genişliği yer ve gök kadar olan Cennet’tir. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
إذا دخل أھل الجنة الجنة یُنَادِي مُنَادٍ : إِنَّ لَكُمْ أنْ تَحْیَوْا فَلا تَمُوتُوا أبَدًا , وَإِنَّ لَكُمْ أنْ تَصِحُّوا فَلا تَسْقَمُوا أبَدًا , وَإِنَّ لَكُمْ أنْ تَشِبُّوا , فَلا تَھْرَمُوا أبَدًا , وَإِنَّ لَكُمْ أنْ تَنْعَمُوا فَلا تَبْتَئِسُوا أبَدًا فَذَلِكَ قَوْلُھُ تَعَالَى : وَنُودُوا أنْ تِلْكُمُ الْجَنَّةُ أورِثْتُمُوھَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ سورة الأعراف آیة
«Cennet ehli oraya girince, münadi onlara seslenir: «Daima sağlıklı olacak, asla hastalanmayacaksınız; sonsuza kadar yaşayacak, hiç ölmeyeceksiniz; her an gençliğinizi koruyacak ve hiçbir zaman ihtiyarlamayacaksınız; sürekli nimetler içinde olacak ve asla güçlükle karşılaşmayacaksınız.»
(Müslim, 2837; at-Tirmizi, 3246)
Nitekim Yüce Allah Kuran’da şöyle buyurmuştur:
وَنُودُوا أنْ تِلْكُمُ الْجَنَّةُ أورِثْتُمُوھَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
«İşte size cennet. Yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık o sizin oldu»
(Kuran-ı Kerim; A’râf, 7:43).
Kurtarılanların ve cennet bahçelerinde yaşayanlar arasına girmek için ne yapmanız gerekir? Birincisi, yalnızca alemlerin Rabbi olan en Yüce Yaratan Allah’a kulluk etmeli ve O’ndan başka birine ibadetten, umudundan ve duadan vazgeçmelisiniz. Bu kurtuluş formülü- «La ilahe illallah», yani «Allah’tan başka ibadete layık gerçek ilah yoktur» sözlerinde bulunur. Allah, Cenab-ı Hakk’ın en güzel isimlerinden biridir, yani: İbadete layık olan ve edilmesi gerekendir.
Cenneti kazanmak için başka ne yapılması gerekiyor? Bu sorunun cevabını Yaradanımızın sözlerinde bulacağız. Yüce Kuran bize, Cennete girenlerin, dünya hayatında Yaradan’ın en önemli talimatlarından birinidua, namaz kılanların olduğunu bildirir.
وَالَّذِینَ صَبَرُوا ابْتِغَاءَ وَجْھِ رَبِّھِمْ وََأقَامُوا الصَّلَاةَ وََأنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاھُمْ سِرًّا وَعَلَانِیَةً وَیَدْرَءُونَ بِالْحَسَنَةِ السَّیِّئَةَ أولَٰئِكَ لَھُمْ عُقْبَى الدَّارِ جَنَّاتُ عَدْنٍ یَدْخُلُونَھَا وَمَنْ صَلَحَ مِنْ آبَائِھِمْ وََأزْوَاجِھِمْ وَذُرِّیَّاتِھِمْ وَالْمَلَائِكَةُ یَدْخُلُونَ عَلَیْھِمْ مِنْ كُلِّ بَابٍ سَلَامٌ عَلَیْكُمْ بِمَا صَبَرْتُمْ فَنِعْمَ عُقْبَى الدَّارِ
«Ve onlar rablerinin rızasını elde etmek için sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda gizli açık harcayan, kötülüğü iyilikle savan kimselerdir. İşte dünya hayatının güzel sonu (cennet) sadece onlarındır. O güzel son, babalarından, eşlerinden ve çocuklarından lâyık olanlarla birlikte girecekleri adn cennetleridir; melekler de «Sabretmenize karşılık elde ettiğiniz esenlik daim olsun! Dünya yurdunun ardından ulaştığınız sonuç ne güzel oldu!» diyerek her kapıdan onların yanına girerler».
(Kuran-ı Kerim; Ra’d, 13:22-24).
Öyleyse neden Cennet’e, ahiret yurduna girenler, dünya hayatındayken namaz kılarlar ve namazlarını korurlar? Neden günde beş kez diz çöküp sırtlarını bükerler?
Birincisi, çünkü bütün kalbiyle sevdikleri Yaratıcının, Allahın onlara emrettiği şey budur. Yüce Allah namazı dinin dayanağı yaptı. Onu, güven ve korkuyla, yolculukta, evde, keder ve sevinçle, zenginlik ve yoksullukta, her yerde, her durumda kılmayı hükmetti. Bir istisna olarak sadece bir bulanık akıl ve bilinçsizlik. Allah buyurur:
حَٰفِظُواْ عَلَى ٱلصَّلَوَٰتِ وَٱلصَّلَوٰةِ ٱلۡوُسۡطَىٰ وَقُومُواْ لِلَّهِ قَٰنِتِينَ
فَإِنۡ خِفۡتُمۡ فَرِجَالًا أَوۡ رُكۡبَانٗاۖ فَإِذَآ أَمِنتُمۡ فَٱذۡكُرُواْ ٱللَّهَ كَمَا عَلَّمَكُم مَّا لَمۡ تَكُونُواْ تَعۡلَمُونَ
«Namazları ve orta namazı aksatmadan kılın, huşû içinde Allah’ın huzurunda durun. Bir şeyden korkarsanız yaya veya binek üzerinde kılabilirsiniz. Korkunuz geçince Allah’ı, daha önce bilmediğinizi size öğrettiği gibi anın.»
(Kur’an-ı Kerim, Bakara, 2:238-239)
Bütün insanlığa bir rahmet ve manevi rehber olarak gönderilen Hz. Peygamber (s.a.v.) hayatı boyunca insanları namaza davet etmiştir.
صلوا كما رأیتموني أصلیي
«Namazı benim kıldığım gibi kılın»- buyururdu.
(Buhari, 631).
Bir gün Peygamber (s.a.v) namaz kılan bir adam gördü, ancak o düzgün bir şekilde eğilmiyor ve doğru bir şekilde secde etmiyordu, sanki darı gagalayan horoz gibi çok hızlı bir şekilde secde ediyordu. Ve sonra Peygamber (s.a.v.) buyurdu:
لو مات ھذا على حالھ ھذه مات على غیر ملة محمد صلى لله علیھ وسلم
«Bu kişi böyle bir durumda ölürse, Muhammed’in dininde ölmemiş olur.»
(at-Taberani, 3840; Ebu Ya’la, 7350)
Hayatının son anlarında ölüm döşeğinde yatan Peygamberimiz (s.a.v.), ümmetine namazı emretmekten vazgeçmedi. «Es-salat! Es-salat!» (Namaz! Namaz!), diye tekrarladı, son nefesini vererek.
Cennet ehli, namazın nur olduğunu bildikleri için de ömürleri boyunca namaz kılmışlardır. Bu yüzdeki nurdur, bu kalpteki nurdur, bu gönlündeki nurdur, bu kıyâmet gününün nurudur, insanın yaptıklarının bedelini ödemek için Cenab-ı Hakk’ın huzuruna çıkacağı zamanki nurdur.
Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
بشر المشائین في الظلم إلى المساجد بالنور التام یوم القیامة
«Karanlık içinde mescide gidenleri, kıyamet gününde nur ışığı görecekleri gerçeğiyle sevindirin.»
(at-Tirmizi, 223; Ebu Davud, 561)
Ve ayrıca buyurdu:
وَالصَّلاَةُ نُورٌ وَالصَّدَقَةُ بُرْھَانٌ وَالصَّبْرُ ضِیَاءٌ
«Namaz nurdur, sadaka delildir, sabır nurdur»
(Müslim, 223)
Dikkatinizi çekerim, Resûlullah (s.a.v.) namazı ve sabrı birbirine bağlamıştır. Hayatın tüm iniş çıkışlarında yardım için bu iki şeye başvurmak gerekir. Cenab-ı Hakk’ın bize yapmamızı tavsiye ettiği şey şudur:
یَا أیُّھَا الَّذِینَ آمَنُوا اسْتَعِینُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلَاةِ إِنَّ للهََّ مَعَ الصَّابِرِینَ
«Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım dileyin. Şüphesiz Allah sabredenlerin yanındadır».
(Kur’an-ı Kerim, Bakara, 2:153)
Kim namazı eda eder ve Allah’a itaatte sabrederse, başına bir musibet geldiğinde bu dünyada Allah’tan yardım görür ve dünyadan «La ilahe illallah » (Allah’tan başka ilâh yoktur) kanaati ile ayrılır. Böyle bir kimse, genişliği gökler ve yer kadar olan Cennete girer.
Namazdan yüz çevirenlerin yüzleri kara, kalpleri kara, hayatları kara, kabirleri zifiri karanlıktır ve Büyük Kıyamet günü karanlıklardan karanlığa, azaptan azaba geçerler, sonra alevli ve parıldayan cehenneme atılırlar.
Cennet ehli başka neden namazlarına özen gösteriyorlardı? Çünkü namaz, kişi ile Rabbi arasında bir bağdır. Dua edersek, o zaman Tanrımızla bağlantı kurarız, ancak dua etmeyi reddedersek kendimizle Allah arasındaki bağı koparırız. Bugün namazı ihmal eden, Rablerine, Velilerine ve Efendilerine bağlayan ipi koparan o kadar çok bahtsız insan var ki. Bu yüzden dualarla Allah’a yakardıkları zaman- cevap alamazlar, O’ndan koruma ve destek isterler- ama alamazlar. Peki neden? Çünkü, Yaradan ile bağını kopardıkları için. Ey insanoğlu, seni huzuruna namaza davet edenin kim olduğunu anlıyor musun? Bir başkan, bir kral ya da sadece zengin biri olsaydı, tüm gücünle ona koşar ve saatlerce tevazu ile önünde dururdun. Hayatını ve kaderini eksiksiz ve bölünmez bir şekilde kontrol eden, zenginleri ve fakirleri, kralları ve köleleri perçemleriyle tutan, gökler ve yer yüzündeki tüm güce sahip olan En Yüce Yaratıcı’nın huzurunda durmaktan neden böbürleniyorsun? Namaz günde sadece birkaç dakikanızı alacak, neden kasten kendinizi bu muazzam mutluluktan mahrum ediyorsunuz? Sen, küçük, zayıf bir mahlûk olarak, Allah’a yönelme şerefine nail oluyorsun. Dua ettiğinizde Cenâb-ı Hak yüzünü sana çevirir, sen O’na yönelirsin, O da sana döner, O’ndan istersin, O sana icabet eder.
«Cenâb-ı Hak buyurur ki: «Namazı kendimle kulum arasında paylaştırdım, o istediğini alır. Bir kul: «Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur» dediğinde. – Yüce Allah şöyle buyurur: «Kulum Beni övdü.» O, «Rahman ve Rahimdir» dediğinde. – Yüce Allah der ki: «Kulum hakkımda güzel konuştu.» «Hesap gününün Rabbi!» dediği zaman. Allah: «Kulum beni tesbih etti» buyuruyor. «Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz!» dediğinde Allah: «Bu benimle kulum arasındadır ve kulum istediğini alır» der. O zaman: «Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.»- Allah diyor ki: «Bu kulum içindir ve kulum istediğini alacaktır.»
Cennet ehli, namazın ne kazançlı bir iş olduğunu bildikleri için de yeryüzünde iken namazlarını eda ettiler. Sonsuza kadar sizinle kalacak olan namazın geliri yanında ticari işlemlerden elde edilen ve hızla elden çıkartılan gelir nedir ki? Ey ticaret ve diğer işler sebebiyle dikkatlerini dağıtıp namazdan uzaklaşanlar! Gökteki odalara kıyasla sizin kârınız nedir? Allah, Kendisinden gerçekten kazançlı alışveriş yapanları kitabında övmektedir. Buyrulur:
إِنَّ الَّذِینَ یَتْلُونَ كِتَابَ للهَِّ وََأقَامُوا الصَّلَاةَ وََأنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاھُمْ سِرًّا وَعَلَانِیَةً یَرْجُونَ تِجَارَةً لَنْ تَبُورَ
«Allah’ın kitabını okuyanlar, namazı özenle kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan başkaları için gizli açık harcayanlar, asla zararla sonuçlanmayacak bir ticaret umabilirler.
(Kur’an-ı Kerim, Fâtır, 35:29)
Cennet ehlinin namazlarına özen göstermelerinin bir başka sebebi de namazın insanı kötü huylardan arındırmasıdır. Namaz, insanı günahlardan, iğrençliklerden ve kınanması gereken davranışlardan korur. Yüce Allah buyurur:
إِنَّ إلْاِنْسَانَ خُلِقَ ھَلُوعًا إِذَا مَسَّھُ الشَّرُّ جَزُوعًا وَإِذَا مَسَّھُ الْخَیْرُ مَنُوعًا إِلَّا الْمُصَلِّینَ الَّذِینَ ھُمْ عَلَىٰ صَلَاتِھِمْ دَائِمُونَ
«Gerçekten insan pek tahammülsüz bir tabiatta yaratılmıştır. Başına bir fenalık geldi mi sızlanır durur. Ama ona bir nimet nasip olursa kendisinden başkasını yararlandırmaz. Ancak namaz kılanlar başka; Namazlarını devamlı kılanlar»
(Kur’an-ı Kerim, Meâric, 70:19-23).
Ve buyurur:
اتْلُ مَا أوحِيَ إِلَیْكَ مِنَ الْكِتَابِ وََأقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْھَىٰ عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ
«Kitaptan sana vahyedilenleri oku, namazı özenle kıl. Kuşkusuz namaz hayâsızlıktan ve kötülükten meneder. Allah’ı anmak her şeyden önemlidir. Allah yaptıklarınızı bilir.»
(Kur’an-ı Kerim, Ankebût, 29:45).
Cennet ehlinin dünyevi hayatta namaza değer vermelerinin bir başka nedeni de namazın insanı günahlarından arındırmasıdır. Günahlardan arınma ya Allah’ın cezasıyla ya da tövbe ile, namaz ve diğer iyiliklerle olur. Herhangi bir makul kişi, ikinci yolun hem daha kolay hem de daha keyifli olduğu konusunda hemfikir olacaktır.
Yüce Yaradan buyurur:
وََأقِمِ الصَّلَاةَ طَرَفَيِ النَّھَارِ وَزُلَفًا مِنَ اللَّیْلِ إِنَّ الْحَسَنَاتِ یُذْھِبْنَ السَّیِّئَاتِ
«Gündüzün iki tarafında, gecenin de gündüze yakın saatlerinde namaz kılın. Şüphesiz ki iyilikler kötülükleri yok eder. İşte bu, öğüt almak isteyenler için bir hatırlatmadır.»
(Kur’an-ı Kerim; Hûd 11:114)
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bir gün ashabına şu soruyu sordu:
أرأیتم لو أن نھرا بباب أحدكم یغتسل منھ كل یوم خمس مرات ھل یبقى من درنھ شيء أرََأیْتُمْ لَوْ أنَّ نَھْرًا بِبَابِ أحَدِكُمْ یَغْتَسِلُ مِنْھُ كُلَّ یَوْمٍ خَمْسَ مَرَّاتٍ ، ھَلْ یَبْقَى مِنْ دَرَنِھِ شَيْءٌ
«Birinizin kapısının önünde bir nehir olsa da o kimse her gün bu nehirde beş defa yıkansa, kirinden bir şey kalır mı?»
Sahabeleri «Hayır, elbette kirden eser kalmaz» diye cevap vermişler.
O zaman Peygamberimiz (asm.) devamla şöyle buyurmuştur:
فذلك مثل الصلوات الخمس یمحو لله بھا الخطاي فَذَلِكَ مَثَلُ الصَّلَوَاتِ الْخَمْسِ ، یَمْحُو للهَُّ بِھِنَّ الْخَطَایَا
«İşte beş vakit namaz da böyledir. Cenâb-ı Hak o namazlarla müminlerin hatalarını yıkar.»
(Müslim, 1077)
Günümüzde kaç Müslüman, onların aşağılanmış konumundan, kendilerine yapılan hakaret ve baskılardan şikayet etmektedir. Ve çok az insan, Müslüman halkın, ancak Allah’a temiz ve samimi bir namazla ile yöneldiği taktirde Allah’tan yardım, büyüklük ve koruma görebileceğini anlar. Namaz olmadan Allah’tan destek olmaz.
Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur:
إنما ینصر لله ھذه الأمة بضعیفھا بدعوتھم وصلاتھم وإخلاصھم
«Allah, bu ümmete (yani Müslüman ümmetine) ancak zayıfları, duaları, namazları ve O’na ihlaslı hizmetleri aracılıyla yardım eder».
(en-Nesai, 3178)
Gelin önce kendimizi değiştirelim ve sonra göreceksiniz ki Allah içinde bulunduğumuz durumu değiştirecektir. Bunun başka bir yolu yok! İnsanlar namaz kıldıklarında onların üzerine Allah’ın rahmeti iner, insanlar namazı bıraktıklarında Allah’ın rahmetini, nimetlerini kaybederler ve kendilerini sefil, aşağılayıcı, zor bir hayata mahkûm ederler. O halde, kim dünyevî ve ebedî saadeti isterse, saadet ehlinin niteliklerini kazansın ki, bunların arasında gayretle namz da bulunur. Bugün insanlara baktığınızda, aralarında hiç namaz kılmayanları, tamamen dünya işlerine dalmış halde görecek, namaz kıldığı halde camilerde kılmayı ihmal edenleri ve namaz kılan ama akraba ve komşularının namazdan uzak kalmasından endişe etmeyenleri bulacaksınız. Sevdiklerinin ruhlarını umursayan ve onları cehennem ateşinden kurtarmaya özen gösterenler ne kadar azdır.
Cennete girenler, Cehennem ehline kendilerini dayanılmaz ateşe neyin sürüklediğini sorarlar ve onlar şöyle cevap verirler:
لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلِّینَ
«Biz namaz kılanlardan değildik»
(Kur’an-ı Kerim, Müddessir, 74:43)
Şüphesiz namaz, imanın dayanağıdır, Allah’ın huzuruna, gözlerin hoşluğuna, ruhun huzuruna, kalbin saflığına, mutluluğa, ruhun uçuşuna, sıkıntıdan kurtulmaya ve aydınlığa dayanır. Allah hepimize kalplerimize nur katsın ve evlerimizi namazın nuru ile aydınlatsın. Âmin.
Esselamu aleyküm.
Son yorumlar