Bir zamanlar Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir kimse ile otururken, yanlarından başka biri geçmiş. Hz. Peygamber yanındakine sormuş:
مَا رَأيُكَ في هَذَا ؟ فَقَالَ : رَجُلٌ مِنْ أشْرَافِ النَّاسِ ، هَذَا واللهِ حَرِيٌّ إنْ خَطَبَ أنْ يُنْكَحَ ، وَإنْ شَفَعَ أنْ يُشَفَّعَ . فَسَكَتَ رسولُ الله صلى الله عليه وسلم ، ثُمَّ مَرَّ رَجُلٌ آخَرُ ، فَقَالَ لَهُ رسولُ الله صلى الله عليه وسلم: [مَا رَأيُكَ في هَذَا ؟ فَقَالَ : يَا رَسُولَ الله ، هَذَا رَجُلٌ مِنْ فُقَراءِ المُسْلِمِينَ ، هَذَا حَرِيٌّ إنْ خَطَبَ أنْ لا يُنْكَحَ ، وَإنْ شَفَعَ أنْ لا يُشَفَّعَ ، وَإنْ قَالَ أنْ لاَ يُسْمَعَ لِقَولِهِ . فَقَالَ رَسُول الله صلى الله عليه وسلم: هَذَا خَيْرٌ مِنْ مِلءِ الأرْضِ مِثْلَ هَذَا
«Bu adam hakkında ne düşünüyorsun?» Adam cevap vermiş: «Bu adam soylu biridir. Allah’a yemin ederim ki, genellikle böyle insanlar biriyle evlenmek istediklerinde onlara kızı verirler, birisine ricada bulunup şefaat ederlerse istedikleri olur, bir söz söylediklerinde sözlerini dinlerler.» Peygamber bu konuda hiçbir şey söylemedi. Daha sonra bir kişi daha geçti. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «Bu kişi hakkında ne düşünüyorsun?» Oturan, «Bu adam fakir Müslümanlardandır. Genellikle böylelerine kız vermezler. Birisine şefaat etseler veya bir şey isteseler, onun ricasını kabul etmezler, bir şey söyleseler sözünü dinlemezler. Ve sonra Peygamber aleyhisselam şöyle dedi: «İkincisi, birincisi gibi insanlarla dolu bir topraktan daha iyidir!»
Hadis Buhari tarafından rivayet edilmiştir (6447).
Yani, böyle fakir, mütevazı ve tanınmamış bir insan, bir dünya dolusu ilki gibi zengin ve asil insanlardan daha iyidir.
Bu hadis ve diğer deliller bize önemli bir hususa işaret etmektedir. Bu dünya hayatına aldanan insanlar var. Ve dünyevi yaşamın baştan çıkarıcılığının tezahürlerinden biri de şan şöhret arayışıdır. Pek çok insanın ruhunun bu kadar tutkuyla arzuladığı şey nedir? Şöhret, insanların onu işaret etmesi, toplantılarda onun hakkında konuşulması, insanların dinleyip sözlerini yazması. Bazı insanlar sırf bu hedefe ulaşmak için her şeyi yapmaya hazırlar.
İnsanın böylesine ilgi çekme arzusu, hasta ve kusurlu bir nefsin dürtüsüdür. Doymayan, ölçüyü bilmeyen, kanaati bilmeyen kusurlu bir ruh. Böyle bir kimse, Peygamber Efendimiz (ﷺ)’in sözlerini unutmuştur:
لَيْسَ الْغِنَى عَنْ كَثْرَةِ الْعَرَضِ ، وَلَكِنَّ الْغِنَى غِنَى النَّفْسِ
«Zenginlik dünya metaının çokluğuyla değildir. Gerçek zenginlik nefis / kalp zenginliğidir.»
Hadis el-Buhari (6446), Müslim (1051) tarafından rivayetedilmiştir.
İzzet peşinde koşanların nefsi kusurludur, razı olmayı ve şükretmeyi bilmez. Bir kişinin şan ve şöhret peşinde koşması, insanlar tarafından fark edilmek ve dikkat çekmek istemesi, Peygamber Efendimiz’in aleyhisselam’ın bildirdiği gibi, bu kişinin tevhid inancının zayıf olduğunu gösterir. Bu hadisi birçok kişi biliyor ama Allah’a yemin ederim ki bu hadisi sürekli hatırlatmanız gerekiyor:
إِنَّ أَوْلَ النَّاسِ يُقْضَى يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَلَيْه ، رَجُلٌ اُسْتُشْهِدَ. فَأُتِىَ بِه فَعَرَّفَهُ نِعَمَهُ فَعَرَفَها. قال: فَما عَمِلْتَ فِيها ؟ قال: قَاتَلْتُ فِيكَ حَتَّى اسْتُشْهِدْتُ. قال: كَذَبْتَ. وَلَكِنَّكَ قَاتَلْتَ لِأَنْ يُقالَ جَرِيءٌ. فَقَدْ قِيلَ. ثُمَّ أَمَرَ بِه فَسُحِبَ عَلى وَجْهِه حَتَّى أُلْقِيَ فِي النَّارِ. وَرَجُلٌ تَعَلَّمَ الْعِلْمَ وعَلَّمَه وقَرَأَ الْقُرْآنَ. فأُتِي بِه. فعَرَّفَه نِعَمَه فعَرَفَها. قال: فَما عَمِلْتَ فِيها ؟ قال: تَعَلَّمْتُ الْعِلْمَ وعَلَّمْتُه وقَرَأْتُ فِيكَ القُرْآنَ. قال: كَذَبْتَ ولَكِنَّكَ تَعَلَّمْتَ الْعِلْمَ لِيُقالَ عَالِمٌ. وقَرَأْتُ القُرآنَ لِيُقالَ هُوَ قَارِئٌ. فَقَدْ قِيلَ. ثُمَّ أَمَرَ بِه فَسُحِبَ عَلَى وَجْهِهِ حَتَّى أُلْقِيَ فِي النَّارِ. ورَجُلٌ وَسَّعَ اللهُ عَلَيْهِ وَأَعْطَاهُ مِنْ أَصْنَافِ المالِ كلِّه. فأَتَى بِه فعَرَّفَه نِعَمَه فعَرَفَها. قال: فَما عَمِلْتَ فيها ؟ قال: ما تَرَكْتُ مِنْ سَبِيلٍ تُحِبُّ أنْ يُنْفَقَ فِيها إلَّا أَنْفَقْتُ فِيها لَكَ. قال: كَذَبْتَ. وَلَكِنَّكَ فَعَلْتَ لِيُقالَ هُوَ جَوَادٌ. فَقَدْ قِيل. ثُمَّ أَمَرَ بِه فَسُحِبَ عَلَى وَجْهِهِ. ثُمَّ أُلْقِيَ فِي النَّارِ
Kıyamet günü hesabı ilk görülecek kişi, şehit düşmüş bir kimse olup huzura getirilir. Allah Teâlâ ona verdiği nimetleri hatırlatır, o da hatırlar ve bunlara kavuştuğunu itiraf eder. Cenâb-ı Hak: – Peki, bunlara karşılık ne yaptın? buyurur. – Şehit düşünceye kadar senin uğrunda cihad ettim, diye cevap verir. – Yalan söylüyorsun. Sen, «babayiğit adam» desinler diye savaştın, o da denildi, buyurur. Sonra emrolunur da o kişi yüzüstü cehenneme atılır. Bu defa ilim öğrenmiş, öğretmiş ve Kur‘an okumuş bir kişi huzura getirilir. Allah ona da verdiği nimetleri hatırlatır. O da hatırlar ve itiraf eder. Ona da: – Peki, bu nimetlere karşılık ne yaptın? diye sorar. – İlim öğrendim, öğrettim ve senin rızân için Kur’an okudum, cevabını verir. – Yalan söylüyorsun. Sen «âlim» desinler diye ilim öğrendin, «ne güzel okuyor» desinler diye Kur’an okudun. Bunlar da senin hakkında söylendi, buyurur. Sonra emrolunur o da yüzüstü cehenneme atılır. (Daha sonra) Allah’ın kendisine her çeşit mal ve imkân verdiği bir kişi getirilir. Allah verdiği nimetleri ona da hatırlatır. Hatırlar ve itiraf eder. – Peki ya sen bu nimetlere karşılık ne yaptın? buyurur. – Verilmesini sevdiğin, razı olduğun hiç bir yerden esirgemedim, sadece senin rızânı kazanmak için verdim, harcadım, der. – Yalan söylüyorsun. Halbuki sen, bütün yaptıklarını «ne cömert adam» desinler diye yaptın. Bu da senin için zaten söylendi, buyurur. Emrolunur bu da yüzüstü cehenneme atılır.»
Müslim tarafından rivayet edilmiştir (1905).
Kıyamet gününde Cehennemde ilk yakılacak olanlar onlar olacaktır. Allah korusun! Hepsi görünüşte Allah’ın razı olacağı salih ameller işlediler. Birincisi iman uğruna savaşarak öldü, ikincisi insanlara Kur’an’ı ve dini öğretti, üçüncüsü malını iyi amaçlar için harcadı. Ancak yaptıklarının ödülünü kaybettiler, her şeyi kendileri mahvettiler. Nasıl mı? Bu eylemleri insanlar konuşsun diye yaptılar. Birincisi hakkında: «Cesur», ikincisi hakkında: «Alim» ve üçüncüsü hakkında: «Cömert» denmesi için.
Görünme arzusu ve şöhret arzusu insanların belini kırar. Bu nedenle kıyamet gününde cehennem ateşini ilk tutuşturanlar bu insanlar olacaktır. Onlar cehennem ateşinin ilk odunlarıdır. Neden cehennem ateşinin ilk yakıtı olsunlar ki? Çünkü dünya hayatında birinci olmak istiyorlardı, önde olmak istiyorlardı. Ve Cenâb-ı Hak, onları arzularına ve amele göre ceza kuralına göre cezalandırdı.
وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّـٰمٍۢ لِّلْعَبِيدِ
«Senin rabbin kullarına asla haksızlık etmez.»
Kur’an-ı Kerim, Fussilet, 41:46.
Şöhret arayışı hangi alanda ortaya çıkarsa çıksın kesinlikle kınanan ve yasaklanan şeylerden biridir. Yani, kişi sadece şan uğruna hayır işleri yaptığından bahsetmiyoruz, ki bu daha da korkunç bir şey, aynı zamanda bu dünyevi konularda da, insanların dikkatini kendine çekmek istediklerinde de geçerli. İster herkesin kendisine bakmasını, övmesini ve ilgi göstermesini isteyen bir sporcu olsun, ister başka bir kişi olsun. Bunun yalnızca bu üç insan kategorisi için geçerli olduğunu düşünmeyin! Bu öyle ya da böyle herkes için geçerli. Kaç kişinin ruhunda, Cenab-ı Hakk’a olan gerçek sevgiyi ve O’na samimi kulluğu yok eden, bozan gizli bir tutku vardır bilir misiniz?
Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) sahabelerinden biri olan Şeddad bnu Aus (Allah ondan razı olsun) şöyle dedi: «Ey Arap halkından geri kalanlar! Sizin hakkınızda en çok korktuğum şey gösterişli dindarlık ve gizli tutku sahıbı olmanızdır.»
İbn Teymiyye’nin, Yüce Allah’a olan sevgiyi ve O’na ibadeti yok ettiğini söylediği o gizli tutku.
Ebu Davud’a soruldu: «Peki, sahabelerin bu kadar korktukları bu gizli tutku nedir?» «Bu, başta olma arzusudur» diye yanıtladı.
Büyük olma arzusu gizli bir tutkudur. İşte bu nedenle Peygamber Efendimiz aleyhisselam «libas eş-şühra» yani insanların dikkatini çekmek için bir tür kıyafet giymeyi yasakladı. Buyurur ki:
مَنْ لَبِسَ ثَوْبَ شُهْرَةٍ في الدُّنْيَا أَلْبَسَهُ اللهُ ثَوْبَ مَذَلَّةٍ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ، ثمَّ ألهبَ فيهِ نارًا
«Kim bu dünyada insanların dikkatini çekmek için giyinirse, Allah da ona kıyamet günü zillet elbisesini giydirecektir!»
Ve bu hadisin bir başka versiyonunda şöyle deniyor::
«Üzerinde cehennem ateşi gibi yanacak olan aşağılanma cübbesi giydirilecektir».
Ebu Davud (4029), el-Nesai (9560), ibn Mace (3607) tarafından rivayet edilen el-Albani, Sahih et-Tergib’de (2089) bunu güzel olarak nitelendirdi.
Allah hepimizi bundan korusun!
Şan sahibi olma, halkın gözü önünde olma, onların dikkatini çekme arzusu yırtıcı bir canavardır! Dikkatli olmazsan onun avı olursun ve o seni yutar. Bu nedenle Peygamber Efendimiz aleyhisselam şöyle buyurmaktadır:
مَا ذِئْبَانِ جَائِعَانِ أُرْسِلاَ فِي غَنَمٍ بِأَفْسَدَ لَهَا مِنْ حِرْصِ المَرْءِ عَلَى المَالِ وَالشَّرَفِ لِدِينِهِ
«Para hırsı ve insanlar arasında şeref kazanma arzusu dine vereceği zarar, aç kurtların bir koyun sürüsüne vereceği zarardan daha büyüktür.»
Hadis Tirmizî (2376), Ahmad (3/456) tarafından rivayet edilmiş, el-Albani ise Sahih-i Cami’üs-sağir’de sahih olarak nitelendirmiştir (5620).
Dolayısıyla tanınmış olan her insan, Cenab-ı Hakk’ın şereflendirdiği ve kurtardığı gibi, bilinmeyen her kişi de Cenab-ı Hakk’ın huzurunda kaybeden değildir. Çoğu zaman tam tersi olur.
Şöhrete aşık olan ve onu arzulayan bir insanı sürekli endişelendiren şeye dikkat edin. O hep insanlar ondan razı olsun diye uğraşır, Yüce Allah’ın rızası onu hiç alakadar etmez, ya da bunu ikinci planda tutar. Ve böylece bu kişi insanlara, bu insanların ihtiyaç duyduklarını değil, duymak istediklerini söyler. Oysa gerçek, samimi bir insan, ilgilensin ya da ilgilenmesin, sevsin ya da sevmesin, sıkılsınlar ya da sıkılmasındlar insanlara onların ihtiyaç duyduklarını söylemesi gerek.
İçlerinden biri bir çeşit üne kavuşmuş olsa bile sahabeler bundan çok korkuyorlardı. Peygamber’in aleyhisselam’ın şöyle söylediğini hep hatırladılar:
إنَّ الله يُحِبُّ الْعَبْدَ التَّقِيَّ الغَنِيّ الْخَفِيَّ
«Şüphesiz Allah, Allah’tan korkan, kanaat sahibi ve sırlarını saklayan kulu sever.»
Rivayeten Müslim (2965).
Yani şan ve şöhret peşinde koşmayanı.
Büreyde ibn el-Husayb (Allah ondan razı olsun) adında bir sahabe şöyle dedi: «Ben Peygamberimiz ile birlikte Hayber kalelerinin ele geçirilmesine katıldım ve oradaki duvar boşluğa tırmananlardan biriydim. Çok iyi dövüştüm ve öyle bir dövüştüm ki insanlar bana ilgi gösterdi bir de üstelik o anda üzerimde kırmızı kıyafetler vardı! Ve İslam’da işlediğim bu günahtan daha büyük bir günah var mı bilmiyorum!» Yani sahabe dikkatleri kendine çekmekten bahsediyor.
Muaviye (Allah Ondan razı olsun) isimli sahabeye Cehenneme ilk gidecek üç kişiyle ilgili yukarıdaki hadis söylendiğinde çok şiddetli tepki vermiş. Bu hadisi duyunca şöyle dedi: «Bunlara bunu yaparlarsa, başkalarına ne yaparlar?» Sonra ağlamaya başladı. Ve o kadar çok ağladı ki insanlar onun dayanamayacağını ve öleceğini düşündüler. Hatta insanlar bu hadisi ona anlatan kişinin iyi bir niyetle gelmediğine karar verdiler. Ancak Muaviye kendine geldi, göz yaşlarını sildi ve şöyle dedi: «Gerçek, Cenab-ı Hak ve Resulü tarafından söylendi!» – ve ayeti oku:
مَن كَانَ يُرِيدُ ٱلْحَيَوٰةَ ٱلدُّنْيَا وَزِينَتَهَا نُوَفِّ إِلَيْهِمْ أَعْمَـٰلَهُمْ فِيهَا وَهُمْ فِيهَا لَا يُبْخَسُونَ – أُو۟لَـٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ لَيْسَ لَهُمْ فِى ٱلْءَاخِرَةِ إِلَّا ٱلنَّارُ ۖ وَحَبِطَ مَا صَنَعُوا۟ فِيهَا وَبَـٰطِلٌۭ مَّا كَانُوا۟ يَعْمَلُونَ
«Kim dünya hayatı ve onun ziynetini istiyorsa, orada onlara işlerinin karşılığını eksiksiz veririz; orada onlar hiçbir zarara uğratılmazlar. Onlar, âhirette paylarına ateşten başka bir şey düşmeyen kimselerdir. Dünyada ürettikleri boşa gitmiştir; yapıp ettikleri de geçersizdir.»
Kur’an-ı Kerim, Hûd, 11:15-16.
Bir defasında Ubey bnu Ka’b (Allah ondan razı olsun) otururken, insanlar ona yaklaşıp ona bazı sorular sormaya başladılar. Sonra ayağa kalktı ve insanlar da kalkıp onu takip etti. Vуe daha sonra birdenbire Ömer ibn el-Hattab (Allah ondan razı olsun), elinde bir kırbaçla ortaya çıktı ve bu kırbacı Ubey bnu Ka’b’ın üzerine getirdi. Elleriyle kendini örtmeye başladı ve şöyle dedi: «Ey Müminlerin Emiri, ne yapıyorsun?» Ömer ibn el-Hattab ona şöyle cevap verdi: «Bu insanların ne yaptığını görmüyor musun? Sonuçta bu, takip edilenler için bir cazibedir ve bu bir onur aşağılamasıdır.»
Unutmayın ki bir kişi yüksekten uçarsa mutlaka düşecektir! Yükselen bir kuş, yükseldikçe düşeceğini de unutmamalıdır. Ve bununla ilgili en güzel laf Peygamber aleyhisselam efendimiz tarafından söylenmiştir:
إِنَّ حَقّاً عَلَى اللهِ تَعَالَى أَنْ لاَ يَرْفَعَ شَيْئاً مِنْ أَمْرِ الدُّنْيا إِلاَّ وَضَعَهُ
«Nitekim Cenab-ı Hakk’ın üzerine aldığı görev şudur ki, bu dünyada her şey yüceltilse, mutlaka O’nun katında alçalır (aşağılanır).»
El-Buhari tarafından rivayet edilmiştir (2872 и 6501).
Bir kişi şöhreti seviyorsa, büyük olasılıkla onda bir kayıtsızlık vardır, bu da onun tuhaf şeyler yapacağı, insanların talimatlarını kabul etmeyeceği ve hızla günaha boyun eğeceği anlamına gelir. Bu yüzden salih atalarımız bu kadar korkuyorlardı.
El-Hâris ibn Kays el-Cu’fi, meşhur sahabe Abdullah ibn Mes’ud’un (Allah ondan razı olsun) öğrencisiydi. Bir veya iki kişi soru sormak için yanına oturduğunda, o da oturmaya devam ederek onlara cevap verirdi. Ancak çevresinde çok sayıda insan toplanmışsa kalkıp giderdi. Neden böyle yapardı bilir misiniz? Korkuyordu! Şöhret arzusunun onu bunaltmasından korkuyordu.
Abdullah ibn Mes’ud öldüğünde, seçkin öğrencilerinden biri olan ‘Alkeme’ye şöyle denildi: «Belki şimdi Abdullah ibn Mes’ud’un yerine oturup insanlara ders verirsin?» Şöyle cevap verdi: «Beni takip etmelerini mi istiyorsun?!»
Yani, toplumun peşlerinden yürümelerinden, bir maiyet tarafından takip edilmekten korkuyorlardı. Günümüzde dini ilimlerden bir şeyler almış veya bir makama gelmiş bir kimse, insanların kendisine uymasını, etrafında bir maiyet olmasını, herkesin kendisini memnun etmesini ister. İbrahim bin Edham şöyle dedi: «Şan ve şöhret isteyen, insanların ilgisini çekmek isteyen kimse, Allah katında yalan söyler.»
Peki bu insanlar nasıl davranırlardı? Tabiînlerden (sahabeleri takip eden) İslam alimi Halid bnu Ma’dan, etrafına birçok öğrenci oturunca ayağa kalkar ve gidermiş.
Bu onların yoluydu, bu onların geleneğiydi, bu onların diniydi! Çoğumuzun aksine onlar şöhretten korkuyorlardı.
Ve eğer Cenâb-ı Hakk’ın kulu salihse, O’nun önünde ihlâs gösteriyorsa, şöhret peşinde değilse ve aynı zamanda meşhur olmuşsa, o zaman bunun ona Cenab-ı Hakk’tan bir müjde olduğuna ve Allah’ın kullarının kalplerine bu şekilde sevgisini koyduğuna umulur. Ancak her türlü şöhrete ve güce kavuşan kişi, sabırda metanet göstermek, nefsiyle sürekli mücadele etmek ve şöhret aşkını bir kenara itmekle yükümlüdür.
Tabii ki, iyi işler pahasına değil. Bu artık insanlara ders vermekten ve hayırlı işler yapmaktan vazgeçmemiz gerektiği anlamına gelmiyor. HAYIR! Bunları yaparsın ama nefsine hakim ol ki, insanların dikkatini çekme arzusu ruhuna sinmesin.
Ve sonuç olarak, burada bazı önemli kelimeleri dile getirelim. İmam Ahmad (Allah ona rahmet etsin), müridine şu talimatı iletti: «Ona söyle, ismini gizli tutmaya çalışsın, çünkü ben bu izzet imtihanından geçtim.» Ve şöyle dedi: «Mekke’de bir yerde, bir geçitte olmayı ve kimsenin beni tanımamasını ne kadar isterdim, çünkü şerefle sınanıyorum.» Salih atalarımızın Allah korkusu böyleydi!
Son yorumlar